KALPLER HİDAYETE KAPALI OLUNCA,
PEYGAMBER BABASI DA OLSA KÂR ETMEZ [1]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْراهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا
“(İbrahim’in) babası dedi ki: ‘Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşlayarak öldürürüm. Uzun bir süre benden uzaklaş!’” (Meryem, 19/46).
Allah’a kulluk amacıyla yaratılmış olan insan, dünyada hiçbir zaman başıboş bırakılmamıştır. Aklî melekesi yerinde olan insan, ergenlik döneminden itibaren Allah’a kullukla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmede insana akıl ve irade verilmesi yanında, kendilerine vahyedilen peygamberler aracılığıyla hidayet yolu da gösterilmiştir. Allah’a kulluğa giden yol “hidayet”, Allah’a kulluktan sapan yol ise “dalâlet” olarak adlandırılır. Esasen Allah’a kulluğun temelinde yatan gerçek, Allah’ın rızası yanında dünya ve ahirette insanın mesut olmasıdır. Bu amaçla yaratan ve onu dünyaya gönderen Cenâb-ı Hakk (c.c.), peygamberleri aracılığıyla, insanla Yaratan’ı ve insanların birbirleri arasındaki ilişkileri düzene koymayı amaçlayan hükümler vaz’ etmiştir. Zira insan, nankördür, bencildir (Meâric, 70/20). Mala, mülke ve makama karşı hırslıdır, şehvetine düşkündür (Âl-i İmran, III/14). Nefsi, (terbiye etmezse) daima kötülüğü emreder (Yûsuf, 12/53). Acelecidir, bazen hayrı ister gibi şerrini ister (İsrâ, 17/11). Bu yüzden öncelikle dünyayı tercih ederek ahiretini geri plana alır (A’lâ, 87/16, 17). Nimete kavuştuğunda şımarık, mahrumiyet ve musibet halinde ise sabırsız ve ümitsizdir (İsrâ, 17/83).
İnsanoğlu, kendisini tökezletsin diye bu özelliklerle yaratılmamış, aksine akıl ve iradesi sayesinde tercihini belirleyeceği imtihan için yaratılmıştır. Bunun için Allah Teâlâ insana, yukarıdaki olumsuz yetenekler yanında, hem akıl, düşünme, muhakeme etme, öğrenme ve hatırlama gibi yardımcı melekeler, hem de doğruyu, iyiliği ve güzelliği, hakkı ve adaleti temsil eden yetenekler bahşetmiş, bunları da vahiyle desteklemiştir. Bu anlamda Kur’an’da şöyle buyurulur:
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve kötülükten sakınma yeteneğini ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır” (Şems, 91/7, 8, 9, 10).
“Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” (Beled, 90/8, 9, 10).
Cenâb-ı Hakk, dalalete düşmesin diye daha ilk insan Âdem (a.s.)’i peygamber olarak görevlendirerek kendisine vahiy göndermiştir. Ondan sonra da bütün zamanlarda tüm insanlığı peygambersiz ve vahiysiz bırakmamıştır. Buna göre insan, hidayet ve dalalet yolarının önünde, vahyin ışığında, akıl ve iradesini kullanarak istediği yolu seçme hürriyetine sahiptir. Elbette hidayet yolunu seçen insan, meleklerin gıpta ettiği ve ebedi mükafat yurdu cennet’i kazanacak namzettir. Dalalet yolunu seçen kimse ise, yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi, kendini hüsrana sürükleyen insan olacaktır. Allah Teâla, herkesin hidayet yolunu seçmesini arzu eder ve daima hidayeti öğütler. Her gün namazlarımızda 40 defa okuduğumuz Fâtihâ Sûresi’nde, üzerinde yürümemiz gereken yolu bize dua mahiyetinde öğretir. Şöyle ki:
“Bizi “sırât-ı mustakîm”e (hidayet yoluna), kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların yoluna ve sapıkların yoluna değil!” (Fâtihâ, 1/6,7).
Aynı şekilde, hidayet yolunu tutan mü’minlere, “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin” şeklinde dua etmemizi öğreterek hidayette devamlı olmamız gerektiğine işaret eder (Âl-i İmrân, 3/8).
“Sırât-ı mustakîm” de yürüyerek hidayeti tercih edenler, Allah’ın özel nimeti ile taltif ettiği peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber haşrolunacaklardır (Nisâ, 4/6). Onlar için dünyada, ölüm anında, kabirde ve mahşerde korku ve endişe olmayacak, Allah’ın özel olarak görevlendirdiği melekler onlara arkadaş olacaktır (Fussilet, 41/30).
Hz. Peygamber (s.a.v.) de sünnetiyle, ateş etrafında uçuşan kelebekleri ateşe düşmeleri endişesi ile uzaklaştırmak isteyen bir görevli gibi, her sözünde ve her fırsatta ümmetini Hakk’a ve hidayete davet etmenin hırs ve gayreti içerisinde olmuştur (Buhari, Enbiya, 40; Rikak, 26; Müslim Fedâil, 17, 18, 19; Tirmizi, Edeb, 82; Ahmed, II/244, 312; III/392).
Ne var ki, “şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder” ayet-i kerimesinde belirtildiği gibi (İnsan, 76/3), iradesini yanlış yolda kullanıp, kötü temayüllerinin esiri olan ve geçici dünya zevklerini ebedi saadete tercih edenler, her devirde var ola gelmiştir. Bu bağlamda sözde ilim sahiplerinin de sapıtması mümkündür (Câsiye, 45/23). Rasülüllah (s.a.v.) Efendimiz de “ümmetim hakkında en çok korktuğum, lisanı bilgelik saçan münafıklardır” buyurmuştur (Ahmed, I/22, 44). Aleyhissalatu vesselam Efendimiz, aynı endişesini, “el-eimmetü’l-mudıllûn” dediği “saptrıcı idareciler/imamlar/önderler” hakkında da dile getirmiştir(Ebu Davud, Fiten, 1; Tirmzi, Fiten, 51; İbn Mace, Fiten, 9; Dârimi, Mukaddime, 23; Ahmed, I/42; V/145, 278, 284; VI/441).
Bütün bunlar dünyadaki sınavın gereğidir. Öyle ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, en tehlikeli düşmanları karşısında kendisine kalkan olan amcası Ebû Tâlib’i (Bkz. Kasas, 28/56); Hz. Nûh (a.s.) ciğerpare yavrusu oğlunu (hûd, 11/42, 43) ve aynı yastığa baş koyduğu karısını hidayete getiremediği gibi (Tahrim, 66/10), Hz. İbrahim (a.s.) da giriştiği tüm gayret ve yöntemlere rağmen, kendini dünyaya getirip, büyütüp besleyen sevgili babasını hidayete getirememiştir. Üstelik babası tarafından kaba ve sert bir tavırla kovularak ölümle tehdit edilmiştir (Meryem, 19/46; En’am, 6/74). Çünkü kalpler, imtihanın sırrı olarak hidayeti kendisi arzulayacak, sınav da böylece başarılmış olacaktır.
Canab-ı Hakk, sevdiklerimizle beraber bizleri hidayetten ayırmasın! (Hidayetin şartları için bkz. http://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=35#2112 ).
13.12.2017
Dr. Ahmet GELİŞGEN
www.ahmetgelisgen.com
[1] DİB DİYK Uzmanlığımda 16. Cüz tefsiri kapsamında DİB tarafından istenen azım esas alınmıştır.
Bu haber 2088 defa okunmuştur.