MEHMET GÖRMEZ, FRANKFURT'TA KUR'AN'IN ÖRSELENDİĞİ SEMPOZYUMUN AÇILIŞ KONUŞMASINIMI YAPTI?
SEMPOZYUMDA DİLE GETİRİLEN VAHİM İDDİA:
“KURAN, ŞİMDİYE DEK SANILDIĞINDAN ÇOK DAHA FAZLA ORANDA SÜRYANİ-HIRİSTİYAN UNSURLARLA DOKUNMUŞ BULUNUYOR…” (!)
1)Frankfurt’ta Düzenlenen Sempozyum ve Mahiyeti
İnternette yer alan haberlere göre, zamanın Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez ve Fazlurrahmancılıkla maruf “Ankara Okulu” müntesibi arkadaşlarından Ömer Özsoy, İlhami Güler, Burhanettin Tatar, Mustafa Öztürk ve Yasin Aktay’ın katılımıyla Frankfurt’ta, “İslam'ın Manevi Mirası: Günümüzde Kuran” konulu bir sempozyum tertiplendi. 05-07 Haziran 2008 tarihleri arasında gerçekleşen sempozyumun, Frankfurt Goethe Üniversitesi bünyesinde faaliyet yapan “İslam Dini Vakıf Profesörlüğü ve İslam Araştırmalarını Teşvik Topluluğu (GEFIS)” üzerinden yürütüldüğü ifade edildi.[1] Bu kurumla Diyanet ve TDV arasındaki organik bağ dolayısıyla sempozyum haddi zatında Diyanet/TDV faaliyeti görünmektedir. Çünkü, İslam Dini Vakıf Profesörlüğünün (Frankfurt İslam İlahiyat Fakültesi), o tarihlerde Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) yönetiminde ve TDV finansmanıyla yurt dışında ilahiyat eğitimi veren kurum olduğu belirtilmekteydi. Başında da Mehmet Görmez tarafından görevlendirilen Ankara İlahiyat Tefsir hocası Prof. Dr. Ömer Özsoy bulunmaktaydı. Basında yer alan bilgiye göre GEFİS, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Goethe Üniversitesi arasında yapılan sözleşme ile kurulan eğitim kurumudur.Tarihselliğin hızlı neferlerinden Ömer Özsoy’un, aynı dönemden Mehmet Görmez’inyakın dostu ve Ankara Okulu’undan dava arkadaşı olarak bilinmektedir. Bu yüzden onu, 2005’li yıllarda açılan İslam Dini Vakıf Profesörlüğü (Frankfurt İslam İlahiyat Fakültesi)’ne yönetici hoca olarak görevlendirdiği belirtilmektedir.
Yukarıda söz ettiğimiz gibi basında, Mehmet Görmez’in Türkiye’den bir grup ekip arkadaşıyla bu toplantıya katıldığı ve toplantıda açılış konuşması yaptığı iddia olunmaktadır. Basına yansıyan bu haberde bir hata söz konusu ise, Mehmet Görmez’inkonu ile ilgili bir açıklama yapması beklenir.
2)Sempozyumda Kur’an Aleyhine Söylendiği İddia Edilen Sözler
Medyada yer aldığına göre, sempozyumun ana teması, “çağdaş ve modernist Kur’ânokumaları”dır. Programın açılış oturumunda, Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi rektörü Prof. Dr. RudolfSteinberg ve Frankfurt Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. ChristianTroll'in yanı sıra Diyanet İşleri Başkan YardımcısıMehmet Görmez de birer konuşma yapıyorlar.[4]
Ömer Özsoy’un sempozyumdaki konuşması, Müslümanların kafasını karma karışık ettiği gibi Yahudi ve Hristiyanları da şaşkına çeviriyor. İslam kültürü bilinci taşıyan Müslümanları ise çileden çıkarıyor.[5]
İşte Ömer Özsoy’un o sözleri:
“Anlaşılan Hz. Muhammed Kur’ân'ı yazılı hale getirmeyi kendi ödevi olarak görmedi. Allah gerçekte yazılı bir metin istemiyordu. Aksine Allah, insanlarla olan 'esnek iletişimini' korumak için Kur’ân metninin yazıya dökülmesine karşıydı. Tanrı gerçekten yazılı bir metin mi istiyordu, yoksa inananlarla olan esnek iletişimini korumak için tam tersini mi?
Müslümanlar’ın başından beri Kur'an'ı; tarihi ve şifahi bir belge olarak gördüğünden ve algıladığından yola çıkıyorum. Başka türlü olması da olanaksız görülüyor. Çünkü ilk Müslümanlar, yani Kuran'ın hitap ettiği ilk insanlar, Kur'an'ı böyle yaşadılar. Peygamber'in yoldaşları olarak vahiylerin inmesini O'nunla birlikte yaşadılar. Vahyin, Mekke ve Medine devresi ayetlerini inceleyen bilim dallarını da birinci ve ikinci kuşağa borçluyuz. Bir araya toplanan farklı metinlerin ne zaman bir sistematiğe döküldüğü de Müslüman araştırmacılar ile Batılı İslam bilimciler arasında tartışmalı. Birçok Batılı bilim insanına göre bu işlem, Müslümanlar arasındaki genel kanının aksine, çok daha sonraları yapıldı. Kuran'ı yorumlama ihtiyacının Peygamber'in vefatının ardından, yani ikinci kuşakta ortaya çıktı. Kuran'da anlatılmak istenen içeriğin yalnızca yüzde 10'u, Kur'an'ın ayetlerinde bulunabiliyor. Geri kalan kısım, tarihsel bağlamda yorum gerektiriyor. Dolayısıyla Kur'an ne ebediyen geçerli ne de evrensel bir kitaptır.”[6]
Ömer Özsoy’un basın açıklamalarında ve derslerinde de sürekli vurguladığı konular özetle, Kuran’ın onda birinin geçerli olduğu, geri kalanının tarihsel olduğu; Kur’an’ın ebediyen geçerli olmadığı ve evrensel olmadığı, ayrıca Kur’an’ın ilk asırda yazılı metin olmadığı, iddialarıdır.[8]
Ömer Özsoy, 2002 yılında Diyanet tarafından düzenlenen sempozyumda da aynı yaklaşımla, “Kuranın tamamının ilahi/dini bir metin olmadığını, içerisinde hukuk kuralları yer alsa bile, toplumun ve insanın değişkenliği dolayısıyla bu kuralların da değişken olacağı, yani bağlayıcı olmayacağını”[9]savunmakta ve şöyle demektedir: “Kur’an-ı Kerim’in muhteva itibariyle tamamen ilahi, dolayısıyla tamamen dini bir metin gibi, bir bütünlük gibi algılanmasının o denli isabetli olmadığı kanaatindeyim.” Ömer Özsoy’un bu görüş ve ifadelerinin yer aldığı kitap, Görmez’in Dini yayınlardan sorumlu Başkan Yardımcısı olduğu dönemde Diyanet tarafından yayınlanmıştır.[10]
Ömer Özsoy’un bu sözleriyle Görmez’in, “Kur’an’ın, kanun metni gibi okunmayıp, ondan sadece ilkeleri çağa taşımak (gerekir)”[11] şeklindeki yaklaşımı benzerlik arz etmektedir. Bütün bu sözlerin, “Kur’an’daki hukuk kurallarının bağlayıcı olmadığı”(!) anlamına geldiği açıktır.
Sempozyumdaki bazı oryantalistler de Ömer Özsoy gibi Kur’ân-ı Kerim'in cem edilmesinin sanıldığı gibi İslâm'ın ilk asrında değil, çok sonraları gerçekleştiğini iddia ediyorlar.
Sempozyumda konuşulan konulardan biri de “Kur’an’a Süryani -Hristiyan unsurların karışıp karışmadığı”konusu idi. Bu hususta, "Kuran’ın Süryanca-Aramî Okuma Biçimi: Kuran Dilinin Deşifre Edilmesi Üzerine Bir Katkı" adlı kitabın yazarı Alman Oryantalist Christoph C. Luxenberg’in görüşleri tartışılıyor. Luxenberg, "Kuran, şimdiye dek sanıldığından çok daha fazla oranda Süryani-Hıristiyan unsurlarla dokunmuş bulunuyor. Müslümanların kutsal metni, birçok yerinde Arap yorumcularca ya yanlış okundu ya da yanlış yorumlandı" diyor. Bu görüşü Türkiye’den katılan ilahiyatçıların da desteklediği söyleniyor. Cambridge Üniversitesi'nden Daniel Birnstielise, Luxenberg'in çevirilerinin keyfî olduğunu ve Suryani-Arami kavramlarının Arap diline ne zaman girdiği konusunda çok az bilgiye dayandığını ifade ediyor.
Faslı ilim adamı Prof. Dr. Taha Abdurrahman'ın ifadesiyle, “Kur’ân'ıbeşerileştirmeye, dekonsakre etmeye ve sekürlerleştirmeye çalışan öncü reformist” Nasr Hâmid EbûZeyd, “Müslümanların; vahyin söylediğine değil, söylemek istediğine baktıkları takdirde Tanrı ile ancak iletişime geçebileceğini; ne var ki Müslümanların bu canlı iletişimi bırakıp sadece metne yoğunlaşmaları dolayısıyla Tanrı'yla iletişimi kaybettiklerini” dile getiriyor.
EbûZeyd, Diyanet tarafından İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası’nda da “Kur’an’a tarih içerisinde başka şeylerin de karıştığını ve bu yüzden Kur’an’ın Allah Kelamı olmadığını, olsa bile o devre ait Arap kültüründen oluşan bir kitap olduğunu” iddia eden bir konuşma yapmıştı. Bu sözler üzerine yapılan eleştiriler karşısında EbûZeyd’i savunan daAli Bardakoğlu olmuştu.[15] Kendisinin Müslüman alim olduğunu iddia eden Mısır’lı zındık EbûZeyd, birkaç yıl öncesinde ölmüştür.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yönetilen Türkiye Diyanet Vakfı tarafından (aracılığıyla) düzenlenen ve Kur’an-ı Kerim aleyhine tebliğlerin yer aldığı sempozyum hakkında bilgi için de bkz. http://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=145#201803277909
3)Citvit Papazı Körner Kur’an’ı İnkâr Sözlerine Tahammül Edemiyor!
Ömer Özsoy’un sempozyumdaki fikirlerine en çok içerleyen ve sert bir dille eleştiren de Cizvit Papazı Prof. Dr. FelixKörnerolmuş.Körner, sempozyumdaki konuşmasında şunları söylüyor:
“Özsoy'un Kur’ân'a tarihsel boyut kazandırma yönündeki çalışması, kitabı olan ilâhî bir dinin tefsiri olmaktan çıktı. Özsoy'un Kur’ân çalışması, herkesin kabul edebileceği, tarihsel açıdan allanıp pullanmış etik normlardan ibaret. Yani Kur’ân bir ahlâk kitabına indirgenmiş. Dışarıdan gelen her reform girişimi, aslında Kur’ân'ın kendisinde var olan ıslahatçı potansiyeli yok etmektedir.”[16]
Bu haber 1895 defa okunmuştur.