(Başka bir yazımızın bir bölümüdür)
Günümüzde, normal imkânlara sahip oldukları halde birçok kimsenin gerek hür yaşamak adına gerekse geçim sıkıntısı endişesiyle evlilikten uzak durduğu görülmektedir. Maneviyatla aralarındaki mesafenin gün geçtikçe artması yüzünden evli çiftlerin yaşadığı geçimsizlik ve kavgalar da durumu tetiklemektedir. Evlenmiş olan kimselerin ise, rahat etme arzusu ya da rızık endişesiyle çocuk yapmayı geciktirdikleri veya çok çocuk yapmaktan kaçındıkları müşahede edilmektedir. Dahası, üzülerek ifade edelim ki bazı ailelerin aynı amaçlarla anne karnında oluşan cenini kürtaj ettirme yoluna gittikleri de bilinmektedir. Halbuki rızık Allah’tandır. Canâb-ı Hakk’ın bir ismi de “razzâk”tır. Razzâk, her yaratığa bolca rızık veren demektir. Çoğu kere anne babalar, günahsız çocukları sebebiyle rızıklandırıldıklarını ve Allah tarafından korunduklarını unutacak olurlar.1 Dünyada hiç kimse başkasının nasibini yiyemez. “Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, onları da sizi de biz rızıklandırırız…”2 ayeti oldukça manidardır. Hiç kimse dünyada rızkını tamamlamadan ölmeyecektir, eceli gelmeden ölmediği gibi.3 Büyüklerin, “Ağılda oğlak doğmadan derede otu biter” sözü ise kulaklara küpe olacak cinstendir. Özellikle evlenecekler hakkında Allah Teâlâ’nın, “… Eğer onlar yoksul iseler, Allah onları lutfuyla zenginleştirir. Allah lutfu geniş olandır, hakkıyla bilendir”4 fermanı, halk arasındaki “ev yapanla evlenenin yardımcısı Allah’tır” sözünü doğrular niteliktedir. Bir kimsenin helâldan kazanarak ailesine harcadığı her kuruşun kendisine sadaka olarak yazıldığı da unutulmamalıdır.5
Unutmayalım ki insan dünyaya keyfine göre yaşamak için gelmemiştir. İstesek de istemesek de bize hükmeden bir “güç” vardır. İlahi bir tasarrufun kuşatması altında yaşadığımızı kabul etmek zorundayız. Doğmaya, ölmeye, genç ve dinç kalmaya, istediği cins ve renkte dünyaya gelmeye kadir olamayan insan, hayatı içerisinde kendini yaratan gücün emri dışında kalma lüksüne de sahip değildir. O halde, Yaradan’ın iradesine teslim olup, onun buyruklarına boyun eğer, bu tutumumuzu evlilik hayatımıza da yansıtırsak hem ibadet etmiş olur, hem de Allah’ın desteğini ve rızasını kazanmış oluruz.
Günümüzdeki yersiz rızık endişesinin, maneviyattaki yozlaşmadan kaynaklandığını söylemek zor değildir. “Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık”6 ayeti buna açıkça işaret etmektedir. “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır”7 “kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onu ummadığı yerden rızıklandrır”8 ayetleri de aynı anlamı ifade etmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in,
“tevekkül edildiğinde insanların kuşlar gibi rızıklandırılacağını”9 haber vermesi ise bize ayrı bir güvencedir. Yeter ki insan yanlış tevekkül anlayışıyla, kendini tembelliğe sürüklemesin, çalışıp rızkını arasın.10
Öyleyse, ne sebeple olursa olsun evlenmekten ve çocuk yetiştirmekten kaçınmak, dinî, sosyal ve stratejik bir zaruret olan “neslin devamlılığı” ilkesine aykırıdır. “Yaradan”, herkesin rızkını ayrı ayrı takdir ettiğine göre, doğacak çocukların hayattakilerin rızkına ortak olacağını düşünmek, İslam inancıyla bağdaşmaz. Böyle bir düşünce, Allah’ın “Rezzâk” oluşunu unutmak kadar, çocuğun rızkına göz dikmek anlamına da gelir. Halbuki başkasının rızkına göz dikmek ayrıca yasaklanmaktadır.11
Temmuz/2010
Dr. Ahmet GELİŞGEN
Bu haber 1988 defa okunmuştur.