Dr. Ahmet Gelişgen hocanın Görmez hakkında ki bir analizi daha..
(Bu metin, diğer bir yazımızın bir bölümüdür)
DİB Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hakkındaki eleştirilerin ayyuka çıktığı bu günlerde, bazı zevatın da Görmez’i sahiplenme sâikiyle fikir ve icraatlarını onayladıklarına şahit olmaktayız. Bu tavrın özellikle ilim iştiğali içerisinde olan bazı çevrelerden gelmesi oldukça şaşırtıcı…
Biz diyoruz ki, Görmez’i savunanlar veya tezkiye edenler, Görmez’e ait aşağıda vereceğimiz bazı örnek fikirlere, bunun yanı sıra, Görmez devrindeki Diyanet ve TDV’nin icraatlarından getireceğimiz örneklere de kısa bir göz atsınlar. Bu zevat, şayet “Görmez’in bu fikirleri yanlıştır” diyemezlerse, onun sakat fikirlerini tasdik etmiş olacakları açıktır. Şöyle ki:
Görmez’i tezkiye edenler, onun fikirlerinden olmak üzere;
“Bazı sahabe ve râvilerin olaylardan çıkardıkları yanlış hükmü, fıkhî bir formülasyona sokarak Hz. Peygamber’e isnad ettiklerini” (kibu ifade, sahabe hadis uydurmuştur, demektir),
“Hadis rivayetlerinin Hz. Peygamber’e ait olmaması nedeniyle hadislere kutsallık izafe edilemeyeceğini”,
“Sahih de olsa, toplumun kabul etmediği ve toplumda uygulanamayan hadislerin bir değeri olmadığını”, “başörtüsünün Taabbudi/Dini/Hukukî (Bağlayıcı) değil, ahlaki (mendup) bir gelenek olduğunu”,
“Müslüman bayanın ehli kitap (Yahudi ve Hıristiyan) erkekle evlenebileceğini”,
“Bayanların özel hallerinde namaz kılabileceğini, (normal zamandaki gibi) kabeyi tavaf edebileceğini”,
“Sünnetin bir model olarak asırdan aşıra taşınamadığı iddiasını”,
“İslam alimlerinin ve İslami ilimlerin din adına doğruyu bulamadığını, bu yüzden İslami ilimlerin yok edilip yerine çağa uygun olarak yenilerinin ihdas edilmesi gerektiğini”,
“Hadislerin, Kur’an’ı anlamanın önünde bir engel teşkil ettiği iddiasını”,
“Sünnet’in delilleri olarak gösterilen ayet ve hadislerin, bu konuda delil olamayacakları”,
“İslami Rönesans denilecek hareketin yeniden inşâ edilmesi gerektiği”
gibi,İslami esaslarla örtüşmeyen fikirleri kabul etmiş olurlar.
Bu örnekleri, Diyanet, Türkiye Diyanet Vakfı ve bu vakfa bağlı icraatlar bağlamında da sürdürmek mümkündür. Ne var ki bu takdirde çok daha vahim ve açık itikadi sakatlıklarla karşı karşıya kalırız.
Diyanet veya TDV’nin uzantısı olan kurumların icra ettikleri etkinliklerde veya bastıkları kitap ve dergilerle, Dini Yüksek İhtisas Merkezi programlarında ders notu ve yardımcı ders notu olarak yer alan materyalde;
“Yahudilik ve Hristiyanlığın da kurtuluşa/cennete götüreceği”,
“Müslümanların bir tek benim dinim doğrudur, diyemeyeceği, günümüzdeki başka dinlerin de doğru olabileceği”,
“Taoizm, Konfüçyanizm, Budizm ve Hinduizm gibi beşerî dinler de İslâmiyet gibi mütekâmil dinler olduğu”,
“Yahudilik ve Hristiyanlık şöyle dursun, Çin ve Japon dinleri gibi geleneksel dinlerin de bugün bozulma olsa bile mazerete binaen insanları kurtuluşagötüreceği”,
“Herkes tatmin olduğu dine uymakla mükelleftir. Kendi dininin sunduğu hakikatle tatmin olan kimse, İslâm'ı kabul etmekle sorumlu değildir. Bir kimsenin kalbinde İslâm'ın doğru bir din olduğuna dair his oluşmazsa, o kimse İslâm’ı kabul etmek zorunda değildir. Bu durumda o kimse, İslâmiyet dışında inandığı dinle amel etmekle kurtuluşa ereceği”,
“İslam alimleriyle bize gelen dini sitemin köhnemiş ve köhnetici olduğu, (Fazlurrahman Abduh ve Reşit Rıza gibi şahsiyetlerin çalışmalarının amacı belirtilirken ifade ediliyor)”,
“Hz. Muhammed sav’in, beşerden bir öğretmeninin olabileceği”, “Kur’an’daki kıssaları aşina olduğu birinden almış olabileceği”,
“Kur’an’ın, Hz. Peygamber sav’in büyük bir deha eseri olduğu”,
“O gün dolaşımda bulunan bilgilerin Muhammed’e aktarılmış olabileceği”,
“Lat ve Menat’ın semavi varlıklar olduğu ve bunun İslamiyet’e aykırı olmadığı”,
“Lat ve Menat'ın semavi varlıklar olduklarına itiraz edilemeyeceği, bunun İslam'ın tek tanrılı din anlayışına da aykırı olmadığı”,
“Hz. Peygamber (sav)in, davasında başarı için putlara tapma eğiliminde olduğu, müşriklerden elde ettiği dünyevi menfaatler karşılığında onların ilahlarını bir bakıma tanıdığı, mutabakat sağlanamayınca o ayetlerin neshedilği”,
“Kur’an’ın, Allah’ın sözleri olduğu inancının yeniden mercek altına alınması gerektiği”,
“Kur’an’ın sözlü bir iletim döneminden geçtiğini ve tarih boyunca şimdi okuduğumuz Kur’an’ın geliştiği”,
“Kuran tasavvurumuzun gözden geçirilmesi ve Kur’an’ın kaynak değerinin tartışılması gerektiği”, “sahabeden gelen bir haberin reddedilebileceği, Hz. Peygamber’den gelip de vahye uymayan şeyin de kabul edilemeyebileceği, (Müslüman bireyi rahatsız eden şeyin) Allah’ın sözü olması durumunda ise Allah’a, ‘sen bizimle böyle misaklaşmadın!’ şeklinde itirazda bulunulabileceği”,
“Kur’an’ın zaman ve mekan üstü tükenmez bir hazine olmadığı”,
“Güncel ve bilimsel kriterlere uygun nitelikli dini bilgi üretiminin gerekliliği”,
“Bugünün insanına sunmakta zorlanılacak ve savunmaktan aciz kalınacak bilgiler asla öğretime konu edilmemesi gerektiği”,
“Gelenek (fıkıh tefsir akaid ve hadis ilmi İslami ilimlerde bulunan bilgiler), vahye dayalı bile olsa, geçmişten kalan fikir ve uygulama olduğu” (yani değersiz, geçersiz),
“Din adına, kadın hakkında, geleneği oluşturan ve din adına görüş belirten erkek egemen yorumdan kaynaklanan yanlış bilgilerin bulunduğu”,
“Devrimizde kadının rolünün, peygamber dönemindekinden farklı olduğu ve bu yüzden kadın erkeğin mirası eşit olması gerektiği”
gibi, İslam itikadına aykırı düşünce ve iddialara yer verilmiştir.
&&&
Bu fikirlerin Diyanet yayın ve icraatlarında yer aldığını bildiği halde, “İşte, son 15 yılda Diyanet güzel icraatlar yaptı”diyen Müslüman, bu fikirleri de kabul etmiş olur…
Bu fikirlere güzeldir diyenler varsa, bizim onlara söyleyebileceğimiz, hidayet temennisinden başka bir şey değildir.
Ya bunu bir de “alim” ya da “hoca” yaparsa, varın siz düşünün afeti… Bu afet, “Allah’ın huzurunda Allah’ı yalanlayan kimseye yalancı şahitlik yapmak” kadar kötüdür.
Bu tavra düşen sözde “alim”, yarın Rasülü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'in huzuruna nasıl çıkacaktır merak edilir?..
09.08.2017
Dr. Ahmet Gelişgen
Not: Bu görüşlerin kaynakları, diğer yazılarımızda verilmiştir. Sözü uzatmamak adına burada tekrar etmiyoruz.
Bu haber 4843 defa okunmuştur.