Sünnet, lügat olarak "tabiat, huy, yaratılış, tutulan yol, hal, tavır, gidişat, çığır, kanun, emir, hüküm, yüz, yüzün görünen yeri" gibi manalara gelir.(1) Kur'an'da bu kelime çoğulu olan "sünen" tarzında 13 yerde kullanılmıştır.(2) Sünnet kelimesi, lügat manası itibarıyla çeşitli hadislerde de kullanılmıştır.
Sünnet, Resulullah’ın Kur'an dışında kalan söz, hareket ve görüp de ses çıkarmadığı şeylerdir. (2)
Hadis alimleri bu tarife, Resulullah’ın peygamberliğinden önce söz, fiil ve tasvip ettiği şeyleri de dahil ederler.(4)
Kelamcılar da sünneti bid'atın karşılığı olarak tarif ederler.
Sünnetin çeşitleri vardır. Bunlar: Sünnet-i hüda: Sünnet-i seniyyenin en mühimleridir. Bunlar İslam’ın birer alameti, şeairi olarak bilinir. Sünnet-i hüdaya cemaatla namaz kılmak ve ezan gibi sünnetler misal olarak verilebilir. Bunlar bütün Müslümanların hukuku hükmündedir.
Sünnet-i hüdâ, bir yönüyle farz-ı kifayeye benzer. Bir cemiyette, sevabı işleyene ait olmak üzere bir veya bir kaç kişinin yapmasıyla bütün cemiyet istifade eder. Terki halinde de herkes mesul olur. Mesela bir yerde hiç ezan okunmazsa, herkes mesul olur.
Sünnet-i müekkede:Peygamberimizin (a.s.m.) devamlı yaptığı, çok az terk ettiği işlerdir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleriyle, yatsı namazının son sünneti gibi. Sünnet-i müekkedeye ayrıca sünnet-i revatib de denilir. Sünnet-i gayr-i müekkede:Peygamberimizin (a.s.m.) ibadet maksadıyla bazen yaptığı, bazen da terk ettiği sünnetlerdir.Yatsı namazının ilk sünneti gibi. Bunlara, müstehap veya mendub da denir.
Sünnet-i zevaid:Bu, sünnet-i gayr-i müekkede kısmındandır. Bu sünnetin çoğu örf ve adete girer. Aynı zamanda bunlar birer görgü kaidesidir. Resulullah’ın konuşması, yatması, kalkması, gülmesi, yemesi, içmesi ve insan olması hasebiyle yaptığı bütün normal işler, bu guruba girer. Bir kimse günlük yaşayışında, Resulullah’ı örnek alırsa, o normal hareketi dahi ibadet hükmüne geçer.
Sünnet-i ayn:Mükellef olan Müslümanların her birisinin yapması sünnet olan ibadetlerdir, dişleri temizlemek, Cuma günleri boy abdesti almak, namazların sonunda teşbihleri yapmak ve dua etmek gibi. Sünnet-i kifaye:Bazı Müslümanların yapmasıyla, diğer Müslümanların üzerinden mesuliyetin kalktığı sünnetlerdir. Ramazan'ın son on gününde itikafa girmek gibi. Bir yerde bir kişi de itikafa girse, orada bulunan herkesten mesuliyet kalkar. Fakat hiç kimse itikafa girmese, oranın halkının tamamı mesul olur.
Sünnet-i kifayenin sevabı sadece işleyene aittir. Terk edenlerin bu sevapta hissesi olmaz.
Hadis Nedir?
Hadis, lügat ta, "sonradan olan, yeni, haber" gibi manalara gelir. Terim olarak ise, hadiscilere göre, Resulullah’ın; söz fiil, ve halleridir. Fıkıh usulcülerine göre de, peygamberimizin, söz ve fiilleridir.
Bu kelime, çeşitli türevleriyle Kur'an'da 34 yerde geçer. Ancak hiçbir yerde terim manası kast edilmez. Bununla beraber, Resulullah’ın (s.a.v.) sözlerinde ‘hadis’ ifadesine rastlanır.
Sünnet ve hadisi birbiri yerine eş anlamda kullananlar olduğu gibi, sünneti hadisten daha kapsamlı görenler veya hadisi daha genel, sünneti daha özel olarak görenler de (5) vardır.
Başta dört halife olmak üzere Sahabîlerin, Tabiînin ve sonraki alimlerin yolları da kitaplarda "sünnet" olarak yer almaktadır. Aslında Peygamberimize ait olan sünnet ile, diğerlerinin sözlerini yollarını ifade eden sünnetin ayırt edilmesi şarttır.
Fitne İlk Olarak Ne Zaman Başladı?
Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştu: "Bana Kur'an ve bir o kadarı daha [sünnet] verildi. Yakında karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi, 'Size Kur'an yeter; onda neyi helal bulursanız, onu kabul ediniz. Onda neyi haram bulursanız, onu da haram biliniz' diyecek. Şunu iyi biliniz ki, Allah Resulünün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir." (6)
Bunla beraber Resululullah hayatta iken böyle bir inkara rastlamıyoruz. İslam tarihinde, sistemli olarak olmasa da, sünnete karşı olma düşüncesi, erken devirde, daha Sahabîler hayatta iken başladı. Sahabîlerden İmran bin Husayn'ın (r.a.) başından geçen şu olay, bunun bir delilidir:
İmran bin Husayn (r.a.), hadisler ışığında şefaati anlatmıştı. Oradakilerden bir tanesi şöyle dedi: - Ey Ebu Nuceyd! Siz bizlere hadisler anlatıyorsunuz. Ama biz bunlarla ilgili Kur'an'da bir asıl bulamıyoruz. - Hz. İmran, adamın bu sorusuna çok kızdı. Sonrasında aralarında şu konuşma geçti: - Sen Kur'an okudun mu? - Evet. - Peki Kur'an'ın hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, akşamınkinin üç, sabahınkinin iki, öğleyle ikindinin de dört rekat " olduğuna rastladın mı? - Hayır. - Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan (s.a.v.) öğrenmedik mi? Peki Kur'an'da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar zekat düştüğüne rastladın mı? - Hayır. - Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullah’tan (s.a.v.) öğrenmedik mi? Yine Kur'an'da, 'Kabe'yi tavaf etsinler' (7) ayetini okudunuz mu? Peki orada 'Kabe'yi yedi defa tavaf edin, makamın arkasında iki rekat namaz kılın' diye bir ifadeye rastladınız mı? Aynı şekilde Allah Resulünün buyurduğu şu hususlar Kur'an'da var mı? 'Zekat tahsildarının kendisi bir yerde konaklayıp birini zekat mallarının bulunduğu yerlere göndermesi, zekat memurunun uzak bir yerde konaklayıp zekatın yanına getirilmesini emretmesi, kız kardeşleri değişerek mehirsiz evlenmek İslam'da yoktur.' (Aynı şekilde Allah'ın Kur'an'ında şöyle buyurduğunu duymadınız mı? 'Resul size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da kaçının.' (9) Sizin bilginizin olmadığı, Resulullah’tan öğrendiğiniz daha başka şeyler de var." Bunun üzerine adam: - Beni ihya ettiğin gibi, Allah da seni ihya etsin, diye, Hz. İmran'a dua da bulunmuştur. (10)
Sünneti inkar manasıyla olmamakla birlikte, Sahabîler döneminde başkalarının da, dinî hükümlerin sanki sadece Kur'an'dan ibaret olduğunu sandıklarını görüyoruz. Şu iki hadise bunun için güzel bir örnektir:
Halid bin Üseyd, Abdullah bin Ömer'e (r.a.) şöyle demişti: "Biz Kur'an'da, normal zamanlarda kılınacak namazı ve korku namazını buluyoruz, ama sefer namazını bulamıyoruz?"
İbni Ömer (r.a.) şu karşılığı verdi: "Ey kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmezken Allah bize Muhammed'i gönderdi. Biz ancak ondan gördüğümüz şeyleri yapıyoruz. Namazın yolculukta kısaltılması da onun koymuş olduğu bir sünnettir." (11)
Bir defasında Abdullah bin Mes'ud (r.a.), "Allah dövme yapana ve yaptırana, güzelleşmek için yüz ve kaslardaki tüyleri yoldurup Allah'ın yarattığını değiştirene ve bunu yapana lanet etsin" dedi.
Bu sözler kendisine ulaştığında Ümmü Ya'kub isimli bir kadın hemen onun yanına geldi ve "Ey Ebu Abdurrahman, "Senin böyle söylediğini işittim. Bunun aslı nedir?" dedi. Sonra aralarında şu konuşma geçti: - Resulullahın lanet ettiklerine ben niçin lanet etmeyeyim, hem bunlar Kur' an'da da var. - Mushaf 'in hepsini okudum; fakat bu senin söylediklerini bulamadım. - İyice okumuş olsaydın bulurdun. Zira Allah Teala, 'Peygamber size neyi verdi ise onu alın, neyi yasaklarsa ondan da sakının,' (12) buyurmadı mı? - Ben şu anda senin hanımlarının da bunları yaptıklarını tahmin ediyorum. - Git, bak. Kadın gitti, baktı, geldi ve onlarda böyle şeyler görmediğini söyledi. İbni Mes'ud (r.a.) şöyle dedi: "Şayet eşim böyle olsaydı, onunla bir arada bulunmaz, ayrılırdık." (13)
Tabiîn Döneminde Sünnet İnkarı
Bu tutum Tabiîn döneminde de sürdü. Muttarif bin Abdullah'a biri "Bize hadis anlatıp durmayın, sadece Kur'an'da olanlardan bahsedin" demişti. Muttarif ona şu cevabı verdi: "Vallahi biz hadisleri Kur'an'ın yerine anlatmıyoruz. Aksine hadisleri anlatmaktaki maksadımız, Kur'an'ı bizden daha iyi bilenin sözlerini anlatmaktır." (14)
Tabiînin fakihlerinden Eyyub es-Sahtiyânî (66-131/ v. 748), "Bize Kur'an'dan haber ver" diyenler hakkında şöyle demiştir: "Bir kimseye bir sünnet aktardığında, 'Bunu bırak. Sen bize Kur'an'dan haber ver' derse, bil ki o sapıtmıştır." (15)
İmam-ı A'zam (r.aleyh), kendisine hadis okuduğu bir Kufeli'nin, "Bize hadis okuma" demesi üzerine "eğer sünnet olmasaydı, hiçbirimiz Kur'an'ı anlamazdık" (16) karşılığını vermesi, o devirde sünnet inkarını gösteren bir başka belgedir.
Bir defasında Abdurrahman bin Yezid (ö. 153) elbise ile ihrama giren birisini ikaz etmişti. Adam, "Bana, elbisemi çıkartmam gerektiğine dair, Kur'an'dan bir ayet getir" cevabını verdi. Abdurrahman, "Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının" (17) ayetini okudu. (18)
Sünnete önem verilmemesinin bir başka şekli, başkalarının sözlerinin Resulullahın sözünün önüne geçmesiydi. Bir defasında Abdullah ibni Mes'ud (r.a.) bir mesele anlatmıştı. Dinleyenler "Ebu Bekir ve Ömer şöyle diyor" dediler. Buna kızan Abdullah (r.a.) şöyle dedi: "Allah'ın sizi yere geçirmesinden korkmuyor musunuz? Ben size 'Resulullah şöyle buyurdu' diyorum. Siz bana, 'Ebu Bekir, Ömer şöyle diyor' diyorsunuz." (19)
Sistemli Olarak Hicrî II. Yüzyılda Çıktı
İnkar fitnesi, sistemli olarak ilk önce Hicrî II. yüzyılda ortaya çıktı. Bunu ilk başlatanlar da Haricîler ve Mu'tezile idi. (20)
Bazıları, Haricîlerin sünneti toptan reddettiğini söyleseler de, görüşlerini delillendirmek için Hz. Ali'nin, Hz. Abdullah bin Abbas'ı Haricîlere gönderirken ona: "Onlara Kur'an'dan delil getirme, onlarla sünnetten delil getirerek tartış" dediği, yine kendisinin onlarla sünnetten delil getirerek tartıştığı, bir grup Haricî'nin Habbab bin Eret'in (r.a.), oğlu Abdullah'a, "Bize babanın, Hz. Peygamberden (s.a.v.) işittiği bir hadis rivayet et ki, ondan istifade edelim" dedikleri rivayetlerine yer verilir.
Haricîlerin bir grup olarak Hz. Ali ve hemen sonraki devirlerde sünneti reddetmedikleri doğrudur. Onların bu görüşe sapmaları, Hicrî II. yüzyılda, başlamıştır. Bunun sebebi de kendilerine karşı mücadele verenlerin sünnetten getirdikleri delil karşısında çaresiz kalmaları ve Hakem olayına karışanların, bunu kabul edenlerin kafir olduklarına, dolayısıyla rivayet ettikleri hadislerin kabul edilmeyeceğine inanmalarından kaynaklanır.
İmam Şafiî (Ö.204/819) el-Ümm isimli eserinde Cimau'l-İlim ismiyle bir bölüm açarak "Haberleri tamamen reddeden grubun sözlerini anlatma babı" ismiyle özel bir bab ayırmıştır. Burada "Kendi mezheplerince ilim mensuplarından sayılan onlardan biri bana dedi ki:" dedikten sonra onun sözlerini nakletmiş, ona bir takım deliller getirmiştir. Her ne kadar burada sünneti reddedenlerin kimlikleri üzerinde durulmaz ise de, İmam Şafiî'nin çağdaşı olan Abdurrahman bin Mehdi, bunların Haricîler olduğunu söyler. (21)
Kaynaklar: 1. İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 13:225-227. 2. Bkz. Enfâl Sûresi, 38; Hicr, 13; Ahzab Sûresi, İsrâ Sûresi, 7; Âl-i İmran Sûresi, 137. 3. Eş-Şatibi, el-muvafakât, 4:3; Tercümede 4:1 4. Tâhir el-Cezâiri, Tevcihü’n-Nazar, 1:40 Ebu Zehv, el-Hadis Ve’l Muhaddisûn s. 10. 5. Suphi Salih, Hadis İlimleri Ve Hadis Istılahları, s 3-5. 6. Ebû Davud, Sünnet: 5. 7. Hac Sûresi, 29. 8. Ebu Dâvud, Zekât: 9, Cihad, 63; Tirmizi, Nikah: 29 Nesâî, Nikah: 60; Müsned, 2:59. 9. Haşr Sûresi, 29 10. Beyhaki, Delailü’n Nübüvve, 1:25; Abdurrezzak, el-Musannef, 11:255; Bağdadi, el-Kifaye. S.12 11. İbn-i Mace, İkametü’s-Salat: 73 (1066); Nesai, Taksiru’s-Salat: 1; Beyhaki, Sünen, 3:136 (5383) (on iki kaynakta kısmen). 12. Haşr Sûresi, 7. 13. Buhâri, büyü: 25, Tâlak: 51; Müslim, Libas: 119; Ebû Davud, Teraccül: 5. 14. İbni Abdilberr, Câmi’ beyanü’l-İmi ve fazluhu, 2.1193 (2349); Salih Tuğ, Zuheyr bin Harp ve Kitabu’l-İlm isimli eseri, s. 125, no:97 15. Hilyetü’l-Evliya, 3:3; Suyuti, Miftahu’l Cenne fi’l-İhticac bi’s-sünne (Sünnetin İslâmdaki Yeri) s. 114 16. Kâsimî, Kavaüdu’t-Tahdis, s. 307. 17.Haşir Suresi, 7. 18. Havli, Miftahü’s-Sünne, s. 11; İbn Berr, Câmi, 2.1183 (2338) 19. İbn Hazm, el-İhkâm, 1:148. 20. Hariciler ve Mu’tezile hakkında mezhepler nasıl ortaya çıktı? İsimli eserimize bakabilirsiniz. 21. Muhammed Ebû Zehra, İmam Şafîî, s. 211
(c) 2014 - 2016 Bu web sitemizle biz kesinlikle bir inanca ve kişilere saldırı yapmıyoruz. Bu tamamen inandığımız değerlere, inanca saldıran bir zihniyeti deşifre ve bilgilendirme amacıyla, kaynak ve yorumlara dayalı özgür ifadenin savunulduğu bir web sitesidir. Olmamasını düşündüğünüz sayfa ve nedenlerini bize göndermeniz halinde, değerlendirip gerekli işlemi yapacağımızıda buradan bildiririz. Kaynak göstermek şartıyla alıntılar yapılabilinir! Reddiyeler.com - Ehli sünnet itikadı üzerine yazılan faydalı yazılar.. RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu