Anasayfa » REDDİYELER
Sünneti Kimler İnkâr Ediyor?!
17 Kasym 2016, 17:45 Yönetici
Sünneti Kimler İnkâr Ediyor?!
İmam Şafiî, hadisleri inkâr edenleri "Bütün haberleri reddedenler ve haber-i hassayı reddedenler" olmak üzere ikiye ayırır. (1) Ancak günümüzde bu ayırım yeterli değildir. Biraz daha detaylandırmak gerekir.
Hiç şüphesiz günümüzde sünnete karşı çıkanlar veya böyle anlaşılanların hepsi aynı düşüncede değildir. Bunu dâva edinenler birkaç gruptur. Bunlar:
1. Hadisi inkar edenlerin başta gelenleri müsteşriklerdir:
Onların bütün hedefi, İslamiyet’i nazardan düşürmektir. Bu uğurda yapmayacakları hiçbir şey yoktur. Nitekim biraz sonra da yer vereceğimiz gibi, sünneti inkar fitnesi, asrımızda onların körüklemeleriyle alevlenmiştir.
2. Müsteşriklerin tesirinde kalanlar:
Hıristiyan âlemi, İslâmiyet gibi yeni bir dinin ortaya çıkışını, Irak, İran, Suriye, Filistin, Mısır, Kuzey Afrika, Anadolu, İspanya gibi halkı Hıristiyan olan yerlerin kısa zamanda fethedilerek halkının Müslüman olmasını bir türlü hazmedememişlerdir.
Bunun için bu topraklara yeniden hakim olabilme düşüncesiyle Haçlı seferleri düzenlemişler, ancak bundan bir netice alamayınca, başka yola baş vurmuşlar, ilim kisvesi altında ortaya çıkmışlardır. Bu gaye ile İslâm ilimlerini öğrenebilmek için okullar açmışlar, bu iş için büyük bir sermaye ayırmışlardır.
Neticede; İslâm dini ile ilgili olarak 1800'yılından itibaren çok sayıda kitap yazmışlardır. Bunlar, yazdıkları kitaplarla Müslümanları dinlerinde şüpheye düşürmenin yollarını araştırmışlar, bunun için ortaya aslı astarı olmayan iddialar atmışlardır.
Meselâ (haşa) “Kur'ân' vahy olmadığı, Peygamberimizin onu başkalarından öğrendiği" gibi. Ancak, onların Allah'ın bizzat koruduğu Kur'ân üzerindeki bu gayretleri boşa çıkmıştır.
Bu defa da yılmamışlar, İslâmiyet’in ikinci büyük kaynağı olan sünneti hedef almışlar, ‘sünnet’ denilen şeylerin aslında birer uydurma olduğunu, Sahabîlerin ve asırlardır gelen âlimlerin güvenilirsizliğini iddia ederek, Müslümanları ‘sünnet’ hakkında tereddüde düşürmeyi hedeflemişlerdir. Bu uğurda yoğun bir faaliyete girişmişlerdir.
Üzülerek ifâde edelim ki, bu faaliyet neticesinde İslâm âleminden kendilerine prof. ünvanlı (bazı) destekçiler bulmuşlardır. İşte, sünneti inkar eden veya büyük bir kısmını yok sayanlardan bir grup da, müsteşriklerin tesirinde kalan kimselerdir.
3. Dine girmiş görünen, fakat dinden olmayan münafıklar:
Bunların hedefi, dinin asıllarında şüpheler ortaya çıkarmak, onu temelinden sarsmak için gayret göstermektir. Bunlar, daha önce Kur'ân'ın -hâşâ- vahiy mahsulü olmayıp Peygamberimizin aklının ürünü olduğunu veya onu değişik kimselerden öğrendiğini savunan kimselerdir.
Bu saldırıları tutmadığı için tarz değiştirerek İslamiyet’in ikinci ana kaynağı olan, onsuz Kur'ân'ın layıkıyla anlaşılamayacağı sünneti hedef almışlardır. Sünnette hedeflerine ulaştıklarında, sıra tekrar Kur'ân'a gelecektir.
4. Enaniyet ve şöhret olma sevdalarından kaynaklanan, "sivri şeyler" söyleyerek alaka toplamaya, günümüz tabiriyle "medyatik" olmaya, gündemde kalmaya çalışan kimseler.
5. Rabbine ibâdet etmek istemekle birlikte aklı şaşkın, gafleti taşkın kimselerdir. Çeşitli fikirler, böylelerini sağa-sola, öne-arkaya çekip durur. Abdülganî Abdülhâlık, bunlarla ilgili olarak şöyle bir değerlendirmede bulunur:
Bunlar, hakka ulaşmak, Rabbine güzel ve doğru bir şekilde yapmak isteyen bir kimsedir... Görünüşte dine bağlı, onu savunmaya hırslı, korumaya hevesli görünen zındıkların ileri gelenleri ve dinsizlerin şeytanları, tatlı dilleri ve sahte ahlâkî güzellikleri ile ona bozuk fikirlerini ve batıl mezheplerini güzel gösterir. Kendilerince kabul görmüş bir takım delilleri öne sürer, hakk ile bâtılı birbirine karıştırırlar; bununla da dini muhafaza ettiklerini, onu bid'atçıların görüşlerinden temizleyerek aslî haline kavuşturduklarını zannederler.
Bunları dinleyen o kimse de duyduğu sözlerdeki hata ve dinsizliği, şer ve fesadı araştırıp anlamaksızın güzel bir niyet ve temiz bir kalb ile onların doğruluğuna ve sağlamlığına inanarak hatta, savunmaya çalışarak onlardan bu görüşleri alır." (2)
6. Sünneti normal bir beşer tarafından ortaya konmuş bir şey
olarak telakki eden ve bunun için karşı çıkanlar.
7. Problemlerin kaynağının ‘sünnet’ olduğunu savunanlar.
8. Bütün hadisleri reddedenler.
9. Mehdi, gayb, kader ve kıyamet alâmetleri ile ilgili hadisleri reddedenler.
10. Hadislerin az bir kısmını kabul edenler.
Buraya kadar saydıklarımızın tamamı veya bir kısmının sünneti inkar edenlerden birinde toplanması da mümkündür.
11. Hadislerin isnadının Resulullah’a ait olup olmadığı hususunda tereddütte olanlar.
Bunlar da iki grup. Bir kısmı, böyle bir gerekçe ile hadisleri nazardan düşürme peşinde. Bu gruba girmeyenlerin ikinci kısmı ise nisbeten samimi, işin aslını araştırıyor.
Bu ikinci gruba girenler, Resulullah’a aidiyetinde kesinlik olan hadisleri kabul etmektedirler. Yani sünnet veya hadisin kendisini değil, o söz veya fiilin Resulullah’a âit olup olmadığını sorguluyorlar. Ancak, bunlardan bâzıları, tespitte kullandıkları eleği çok seyrek tutarak, birçok "Sahih hadisleri" de eleyebilmektedirler.
Dolayısıyla, bu son gruptakileri, yani samimî bir niyetle Peygamberimize isnad edilen metinlerin gerçekten ona ait olup olmadığını ilmî usullerle araştıranları, "Sünnet düşmanı hadis düşmanı, sünnet inkarcısı, hadis inkarcısı" şeklinde damgalamak doğru olmaz. Nitekim, önceki âlimler de bunu yapmışlardır.
Meselâ bir mezhep imamının görüşüne delil olarak kullandığı bir hadisi, bir başka mezhebe bağlı âlim, sahih bulmamış, zayıf olarak, hatta bazen uydurma olarak değerlendirebilmiştir. Onlar "Sünnet düşmanı, sünnet inkarcısı" olarak görülmediği gibi, bu gruba giren kimselere de sünnet düşmanı gözü ile bakılamaz.
Bunlarla ilgili olarak Mevdudî'nin bir değerlendirmesine yer verelim:
"Dinde önemli olan her şey bize ilk tür kaynaklardan gelmiştir, îkinci kaynaklardan gelen rivayetler genellikle önemsiz veya küçük meselelerle ilgilidir, ki bunlardan hangi yol benimsenirse benimsensin, fazla bir şey fark etmez.
Bir kişi eğer ince eleyip sık dokuyarak bunlardan herhangi bir rivayeti sünnet olarak kabul ediyor ve başka bir kişi iyice araştırmalar yaptıktan sonra, bunları sünnet olarak kabul etmiyorsa, her ikisi de Resûlullah’ın (s.a.v.) izleyicisi sayılacaktır.
Ne var ki, Resulullah’a ait olduğu belirtilen söz veya hareketlerin gerçekten kendisine ait oldukları belli olduktan sonra bile, bunların kendileri için kanun veya (ana mesele) olamayacağını söyleyenler elbette Resûlullah’ın izleyicileri ve sadık taraftarları olamazlar. " (3)
KAYNAKLAR:
1) el-Umm, 7:250.
2) Hücciyetü’s-Sünne, s.128.
3) Mevdudi, Sünnetin Anayasal Niteliği, s. 132.
Bu haber 9087 defa okunmuştur.
|
REDDİYELER |
|
|
|
|