Âlemlerin Rabbi olan, hiçbir şeye benzemeyen, yersiz var olan, başlangıcı ve sonu olmayan Allâh'a hamd, Rasullerin en şereflisi olan Muhammed'e salât ve selâm olsun.
Değerli Müslümanlar! Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuh. Allâh celle celâluhu Kur-ân'da buyuruyor ki:
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبيلِ الْمُؤْمِنينَ نُوَلِّه مَا تَوَلّى وَنُصْلِه جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصيرًا
Manası: "Her kim Peygamber Efendimiz'i ve Müslümanların icmaını (söz ve görüş birliğini) yalanlarsa Din'den çıkar ve Cehennem'e girecektir."
Peygamber Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem İbn-u Hibbân ve Tirmizinin rivayet ettiği Hadis-i Şeriflerinde de şöyle meâlen buyurmuşlardır:
"Size vasiyetim, benden sonra sahabelerim ve onlardan sonrakiler ile, yine onlardan sonra gelenlerin yolundan şaşmayın. (Bu demektir ki, saadet asrı döneminde gelmiş geçmiş sahabe, tabiîn ve onlardan sonra gelen tebe'i tabiîn kuş aklarının gösterdiği yoldan gitmek gerekir.) Onlardan sonra yalancılık yayılacak. (Bunu gördüğünüz zaman) Cemaat'tan ayrılıp, parçalanmayın. Muhakkak şeytan bir kişi ile beraber; iki kişiden ise çok çok uzaktır. Cennet'in en iyi yerini isteyen Cemaat'tan ayrılmasın."
Allâh celle celâluhu bize bu ümmetin geçmişlerini (sahabeler, tâbiînler ve onlardan sonra gelen bu ümmetin âlimlerini) örnek almamız hususunu emrediyor. Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam bu Ümmetin büyükleri olan sahabeler, tabiîn ve onlardan sonra gelenlerin yolundan gitmemizi emrediyor. Bu Selef-i salîhîn'in yolunu takip eden kişi iflah olur (kurtulur), çünkü onlar en doğru olarak sapmadan Peygamber Efendimiz'in yolundan gittikleri güneş gibi apaçık ortadadır.
Son zamanlarda hiç ilim öğrenmemiş ve ilmin kokusunu bile almamış , ancak çay, kahve, eğlence, alış veriş , gırgır ve hayat eğlencelerinden başka bir şey bilmeyen cahiller türedi. Bu cahiller sakal uzatıp takkeleri başlarına geçirdikleri gibi, kendilerini para babalarının kapılarında buldular. İşte o para babalarının kötü emellerine alet olup, onların hesabına Müslümanların arasında fitne ve fesat yaymak suretiyle çalışmaya başladılar. Bir de Dinî ilimlerde yetersiz olan, halkımıza yutturmak için kendilerine "Selef adını koydular ve dediler ki: "Geçmiş amirler ile âlimlerin bozduklarını düzeltmeye geldik".
Üstelik hiç utanmadan Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'in güzide sahabeleri ve onlardan sonra gelen tâbiînlere dil uzatarak: "Onların ihmal edip beceremedikleri hususları biz yapacağız" diye iddia etmekten de geri kalmadılar. Ayrıca Dinin koruyucu ve kurtarıcısı olduklarını iddia ediyorlar.
Değerli Müslüman kardeşlerim işte bu fırka mensuplarının adı: "Vehhabiler'dir".
VEHHABÎLER FIRKASI'NIN FİTNESİ
On sekizinci yüz yılın sonlarında Necd bölgesinin Dir-iyye köyünde "Muhammed bin Abdulvehhâb" isimli şahıs dünyaya gelmiştir.
Bu insan küçüklüğünü kendi bölgesinde geçirdikten sonra Irak'a gidip, oralardaki İngiliz misyonerleriyle tanışıp ve onların zehirlerini yutmuştur. Osmanlı Türk Devletine karşı yürütülen plân ve faaliyetlerde rol almıştır. En son, memleketi olan Necd bölgesine dönünce Suud'un oğlu Muhammed ile birlikte, Osmanlı Türk Devletini yıkmak için İngilizlerle iş birliği hâline girdiler. Osmanlı atalarımızın evliyalara olan inançlarından (sevgi ve saygılarından) dolayı, Muhammed bin Abdulvehhâb; kendi halkına, onlara kâfir ve müşrik demeyi öğretti.
Daha doğrusu Türkler ve benzeri olan diğer milletlerin de öldürülebilmesi gerekçesi olarak kâfir ve müşrik olduğunu kendi toplumuna inandırmak için kafadan şeytanî fetvalar uydurup: "Bunların kanı ve malı helâldir, çünkü bunlar; peygamber, evliya ve salîh kişilerin kabir ziyaretlerine gitmekle Allâh'tan başkasına tapmış oluyorlar" diye büyük çapta Türk atalarımıza karşı haince propaganda yürütmeye başladı.
İşte tarihin büyük bir hiyanetini böylece İngiliz gâvurları ile işbirliği yaparak, asırlar boyu Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Mescid-i Aksa'yı koruyan Osmanlı ordusunu arkadan kalleşçe öldürmeye başlayarak Arap Yarımadasından çıkarıp ve oraları gâvurlara teslim etti.
Sahih-i Buharî' de, sahabeler tarafından Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam’e. memleketler hakkında sorulan soruda Necd bölgesi ile ilgili Peygamber Efendimiz'den meâlen: "Şeytan boynuzunun çıkacağı yerdir" diye cevap alınmıştır. Peygamber Efendimiz'in bu Hadis-i Şerifinin gerçekliği ortaya çıkmıştır. Vehhabi fitnesi Necd bölgesinden çıkmış bir şeytan boynuzudur.
İbn-u Abidîn Hazretleri haşiyesinin "Bâb-ul Buğât", yani Azgınlar Bölümü'nde: "Vehhabiler; geçmiş tarihte sapık olan mücessime fırkasının bir uzantısıdır" diye ifade etmektedir.
Bu sapık fırkanın batıl inanç ve fikirlerinden bir kaç örnek aş ağıda çıkarılmış tır:
Değerli Müslüman kardeşlerim!
Gördüğünüz gibi bu bozuk inancı yer yüzündeki Müslümanlar arasında yaymak için Vehhabiler, sahip oldukları büyük maddî imkânları seferber ederek, her türlü vesileyle zehirlerini yaymaya çalışıyorlar.
1. Vehhabiler, bir memlekete hâkim olurlarsa ilk yapacakları şeylerden birincisi bütün mezarlıkları yerle bir etmektir. Bugünkü hâl olduğu gibi, Mekke-i Mükerreme'de "Cennet-ul Mualla" ve Medine-i Münevvere'de de "Cennet-ul Bakî" mezarlıklarında yatan binlerce sahabenin mezarları ziyaret edilecek olursa, kimin mezarı kime ait ve nerede olduğu belli değildir.
2.Başta Peygamber Efendimiz aleyhissalâtuvesselam olmak üzere (üstünlük sıralamasına göre), ondan sonra gelen bütün Peygamberler ve o Peygamberlerden sonra insanlarda gelen bütün geçmiş evliya dâhil, hiç birinin kabirlerinden bereket dilemek maksadıyla ziyaret edilmesini kabul etmeyip: "Şirk (küfür)" olduğunu söylerler. Bir kişi: "Yâ Muhammed" veya "Medet yâ Rasulallâh" veya "Medet yâ Abdulkâdir Ceylâni" derse veya bir evliyanın yüzü suyu hürmetine Allâh'tan af dilerse, onlara göre Din'den
çıkar kâfir olur.
3.Ölüm meleği olan ve Peygamber Efendimiz'in Hadis-i Şerifi ile adının
"Azrail" olduğu bilinen, yüz milyonlarca Müslüman tarafından "Azrail" ismiyle bilinirken, Vehhabiler bu ismi red ve inkâr ederek: "Azrail diye bir şey yoktur" diyorlar. Hâlbuki İmam Taberânî'nin "ET-Tivâlât" adlı kitabında ve İbn-u Firhûn'un "Tebsîrat-ul Hukkâm" adlı kitabında da zikredilmiştir.
4.1200 yıldan bu yana inançta Müslümanların çoğunluğunu oluş turan iki hak mezhep vardır. Birisi Maturîdî diğeri ise Eş-ârî mezhepleridir. Vehhabiler bu iki hak mezhebe yönelik: "Sapık" derler.
5.Vehhabiler Ebû Cehil ve Ebû Leheb müşriklerinin bugünkü Müslümanlardan daha imanlı olduklarını iddia ediyorlar.
6.Vehhabilerin görüşüne göre "Nakş ibendî" tarikatı ve diğer tasavvuf tarikatlarının ehli (ilk kurucusundan son mensuplarına kadar) hepsi kâfirdir. Bir süre önce Riyad'dan bu konu ile ilgili resmî bir fetva çıkardılar.
7.Camiler'de namazlardan sonra yapılan toplu zikire bid’at derler, bunun da Din'den gelmeyip kötü olan bir ş ey olduğunu iddia ederler. Ayrıca Ayet ve Hadis-i Şerif ile sabit olan zikir ve dualar dışında kalan bütün zikir ve dualara: "Bid'attır" diyorlar.
8.Vehhabiler, ölmüşlerimizin ruhuna Kur-ân'ı Kerîm'den, "El-Fâtihah", "Yâsîn-i Şerîf' ile başka Ayet veya Sureler okumak, haram ve kötü bid'at olduğunu söylüyorlar.
9. Vehhabilere göre Teravih namazını yirmi rekât olarak kılmak günahtır. Bunu, hâş â Hazreti Omar radiyallâhu anhu'nun uydurduğunu söylerler.
Böylece Hazreti Omar'ı hem Din'de bozgunculuk, hem de hainlik etmek suçuyla itham ederek hakaret ediyorlar.
10. "Cuma günü okunan ikinci ezan, kötü bir bid'attır" der ve Hazreti Osman tarafından uydurulduğunu iddia ederler.
Bunda da Hazreti Omar'a hakaret ettikleri gibi, Hazreti Osman'a da: "Bid'atcı" demekle hakaret etmiş oluyorlar.
11. Bu Ümmetin selefinden halefine kadar, gelmiş geçmiş büyük âlimlerin çoğuna: "Sapık" ve bazılarına da: "Kâfir" derler.
Örnek verecek olursak İmam Cuveynî, İmam Razî, İmam Takiyyuddîn-i Subkî,
İmam Muhyiddîn bin Arabî, İmam Abdulkâdir Ceylânî ve daha birçok; yüzde yüz Ehl-i Sünnet âlimlerinden olan büyüklerin kimine: "Sapık" kimine de "Kâfir" derler.
12.İslâm Dini'nde hak bilinen ve âlimlerin söz ve görüş birliğiyle caiz olan "tevessül(1) meselesine: "Şirk'tir" diyorlar.
1 Tevessül: Bir müslümanm: "Allâh'ım filan Peygamber veya filan evliyanın hürmetine beni affet" ve benzeri sözlerin söylemesine "tevessül" denir.
13.Teşbih: Müslümanlar tarafından yüz yıllardan beri yapıla gelen, teşbih ile zikir ibadetinin kötü bid'at olduğunu söylerler.
14. Müslüman âlimler topluluğu söz birliğiyle Allâh'ın mekân ve cihetten münezzeh olduğunu söylemiş lerdir, çünkü bu inanç Allâh'ın Kur-ân'ı Kerîm'de ve Peygamber Efendimizin de Sünnet'inde (Hadis-i Şerifleri'nde) emrettiği doğru inançtır.
Allâh-u Teâlâ buyuruyor ki:
لَيْسَ كَمِثْلِه شَىْءٌ
-Eş -Şûrâ Suresi, 11. Ayet-
Manası: "Allâh hiçbir şeye benzemez."
Allâh hiçbir yaratığın sıfatlarıyla sıfatlandırılmaz. Allâh'tan başka her şey yaratıktır.Kim Allâh'ın bir şeye ihtiyacının olduğuna veya bir yerde bulunduğuna inanırsa sapıklığa ve küfre düşmüştür. Aynı zamanda El-İhlâs Suresi'nin 4. Ayet'ini de yalanlamaktadır.
Allâh-u Teâlâ buyuruyor ki:
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ
Manası: "Allâh'ın benzeri ve misli yoktur."
İmam Alî radiyallâllahu anhu'nun bildirdiği gibi Allâh, yerleri yaratmadan önce yersiz olarak vardı ve yerleri yarattıktan sonra yine yersiz olarak vardır.
Durum böyle iken, Vehhabiler Allâh'a mekân ve cihet nisbet ederek, Arş üzerine oturduğunu söylerler. Buda putperestliğin ta kendisidir.
15. Çok önemli olan farz, emir ve yasaklarla ilgilenmeyip kafadan uydurdukları şeytanî safsatalarla Müslümanları, bölüp parçalamaya çalışıyorlar.
Toplumumuzdaki, farz olan ibadetlerden uzaklık, içki içmek, faiz ve rüşvet yemek, kumar oynamak, türlü türlü münker ve fuhuş bataklıkları dururken, bunlara yönelik hiçbir tedbir aldıkları görülmemekte olup, bunların yaptıkları ise ancak; yukarıda sıraladığımız hususlarda geçen batıl şeylerle (Din'de gerçekten payı olmayan), delilsiz ve mesnetsiz tehlikeli (küfre düşüren) iddialarla Müslümanları uğraştırmaktan başka bir şey değildir.
NOT: Vehhabilerin, Müslümanları kandırmak için taktik olarak kullandıkları "Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaat" sahte lakabından sakının.
Bu haber 19932 defa okunmuştur.