Gülen yapılmasının FETÖ olarak açığa çıkmasının ardından gerek Diyanet teşkilâtı gerekse Akademya faturayı tasavvufî anlayış ve Mehdiyet gibi itikad umdelerine kesti. Yayımlanan analiz ve raporlarda konu genellikle bu hususlarda düğümlendi. Alamut ile Pensilvanya, Hasan Sabbah ile Gülen ve İsmâiliyye/Haşhâşiyye ile FETÖ/Gülen Hareketi özdeşleştirildi; konu bâtınî bir bataklığa saplandı.
Bu yapının; ğavs-kutub telâkkisi, yani Ricâlü’l-Ğayb, mürşid-mürid münasebeti bağlamındaki sadakat, kerâmet ve tasavvufa mahsus diğer bazı arifane tarifleri kullandığı bir gerçektir. Lâkin bu hususlar örgüt lideri ya da üst yapısıyla taban arasındaki bağlantıyı sıkı tutabilmek için istismar edilmiş olan hususlardan ibarettir. Buna mukabil, söz konusu sivil toplum yapısını yasadışı ve yıkıcı bir örgüt kimliğine taşıyan temel hususlar bunlar değildir. Konuyu yayımlanan raporlarda ortaya konulan neticeler üzerinden paketleyip kaldırmanın, örgütü aslen örgütlemiş olan yapıların izini sürmeyi imkânsız kılmaktan başka bir şeye hizmeti olmaz.
Bu konuyu birkaç kez vurgulamaya çalışmış ve FETÖ ile müstakîm yapıları ayırt etme noktasındaki ölçüleri burada detaylı bir şekilde sunmaya gayret etmiştik…
Gülen Yapılanmasını Örgütlüğe Taşıyan Zihniyet
Söz konusu yapının örgüte evriliş süreci dikkatle incelendiğinde, hareket ettiği zeminin; son dönemde yapılan çalışmalarda ortaya konulan nihaî neticelerin aksine, modern bir bakış açısı ve tarihselci anlayış doğrultusunda birtakım kabullerden oluştuğu kolayca anlaşılabilecektir. Sözünü ettiğimiz hareketin, İslâm’ın modernizasyonu konusundaki kilit rolüne dair değerlendirmeyi birkaç ana başlık altında toplayabilmek mümkündür…
A- Tarihselcilikle Örtüşen Anlayış
Gülen ve takipçileri, 90’lı yılların başına kadar, aleni bir şekilde Ehl-i Sünnet aykırı söylemlerde bulunmaktan özellikle kaçınmışlardır. Bunu anlayabilme noktasında F. Gülen’in bilhassa 80 öncesi Bornova Vaazları ve sair sohbetleriyle sonraki yıllardaki söylemlerini karşılaştırmak kâfi gelecektir. Bu yapı Dinler Arası Diyalog faaliyetlerinde aktif olarak sahne aldıktan sonra, Ehl-i Sünnet’e aykırı olarak Yahudi ve Hristiyanlarla ilgili nassların tarihsel olduğu görüşünü izhar etmek suretiyle tepki çekmiştir.
Özellikle Abant toplantılarının tutanaklarında açıkça görebileceğimiz bu kanaati, F. Gülen’in bizzat kaleme aldığı satırlardan okuyabilmek de mümkündür:
“Kur’ân-ı Kerim’de Hristiyanlık ve Yahudilik hakkında kullanılan ifadelerin çok sert olduğu söylenir. Bence bu meseleye yaklaşırken çok dikkatli olmak gerekir. Geçmiş dönemlerde, belli Hristiyan ve Yahudilerin apaçık gerçek karşısında gösterdikleri inat, ayak direme ve düşmanlığı ifade için Kur’ân’ın kullandığı aynı üslûp, bugünün Yahudi ve Hristiyanları için de kullanılacak diye bir şart, bir mecburiyet olamaz. Bu tür âyetlerde sübût-u kat’iye arandığı gibi, delâlet-i kat’iye de aranmalıdır. Yani, bu âyetlerin Kur’ân âyetleri olduğu kesindir. Fakat o âyetlerin ilk günden bu yana bütün her Yahudi ve Hristiyan’ı içine aldığı kesin değildir.
İkinci olarak, Kur’ân’ın bu üslûbu, o dönemlerde kendilerini Yahudilik ve Hristiyanlığa mensup addedenlerin Yahudiliğe ve Hristiyanlığa getirdikleri yanlış yorumlarından ve o yorumu hayatlarına hayat kılmalarından dolayıdır.”
(…) “Kanaatime göre, tarihî hâdiseleri kendi tarihsellikleri içinde ele almalı, yani her hâdiseyi kendi şartları ve konumu içinde değerlendirmeli ve bugünkü davranışlarımızda da bugünkü tavırları esas almalıyız.”[1]
Yapının “Tarihselci” olarak ifade edebileceğimiz yaklaşımları sadece bahsi geçen –Yahudi ve Hristiyanları yeren- âyet-i kerîme grubuyla da sınırlı değildir. Nitekim 3. başlık altında ele alacağımız “Modern Fıkıh Söylemi” konusu da bu yaklaşımla irtibatlıdır.
B- Mealistlerin Metotsuzluğuyla Örtüşen Parçacı Okuma
Söz konusu yapı, hizmet üstlendiği misyona uygun bir din anlayışı doğrultusunda, zaman zaman Kur’ân-ı Kerîm’i parçacı okuma dalâletine gark olmuştur. Bu parçacı okuma, kelime-i şehâdetin tecezzi kabul edeceği, yani Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellemin risâletini tasdik etmeksizin Allah Teâlâ’ya ve âhirete inanmanın hakikî kurtuluş için yeterli olabileceği kabulüne kadar varmıştır. Aynı usulsüzlük, Yahudi ve Hristiyanların da hakikî kurtuluşa erebilecek zümreye dâhil olduklarına yönelik bir kanaate sebep olmuştur.
Günümüzde mealciler, tarihselciler ve modern selefîler aynı nokta ve gerekçelerden hareketle bu bâtıl necât görüşünde birleşmektedirler. F. Gülen’in Odessalı Hristiyanlarla ilgili söylediği sözler de bu noktada Abant sempozyum tebliğlerinde yer alan ifadeler kadar açık ve nettir.[2] Bu meyanda F. Gülen’in “Bam Teli” sohbetlerinden ve sair konuşmalarından-yazılarından bazı iktibaslar, Diyanet tarafından yayımlanmış olan raporda da mevcuttur.[3]
Bu konu ulemanın “Ehl-i Fetret” görüşü üzerinden değerlendirilerek sunulmaya çalışılsa da, İmam el-Ğazzâlî rahimehullâh gibi âlimlerin kanaatiyle refere edilebilecek bir durum söz konusu değildir. Zira peygamber tebliğinin yanlış ya da kara bir propaganda şeklinde ulaştığı kimselerin de Ehl-i Fetretten sayılabileceğine dair görüş bir ictihâd olup hataya ihtimallidir. Dolayısıyla muayyen şahıs ve gruplara merhamet nazarıyla bakmayı mazur kılabilecek bir görüş olmayıp söz konusu grupları tezkiye etmekten öte, durumlarını âhirette Allah Teâlâ’nın adalet ve hükmüne havale etmekten ibaret bir yaklaşımdır.
C- Modern Fıkıh/Yeniden İctihâd Söylemi
Gülen muhtelif makalelerinde, dört mezhep olarak ifade ettiğimiz yapının genel manada örfe dayalı olduğunu, ibâdât alanı dışında kalan kısmın bugün kolektif bir yapı tarafından gözden geçirilerek yeniden ele alınması ve çağın gerek ve gerçeklerine uygun şekilde ictihâd edilmesi gerektiğini savunmuş ve bu teklifini maddeler hâlinde beyan etmiştir.[4]
Gülen’in bu düşüncesi, Ahmet Kurucan gibi bazı yazarlar tarafından serî makalelerle gündeme taşınmış, bazı sempozyum ve panellerde tartışılmış hatta Faruk Beşer gibi bazı akademisyenler tarafından da müstakil kitap hacminde işlenmiştir.
Gülen kendisiyle gerçekleştirilmiş olan bir mülâkatta, “Müslümanların (moderniteye ait) bu prensipleri ferdi ve devletsel düzlemde hayata geçirmeleri İslam’ın modernleştirilmesi anlamına gelmez. Burada daha ziyade İslam’ın yorumlanabilir taraflarının modernitenin eseri olan ve İslam’ın temel prensipleriyle çelişmeyen prensipler doğrultusunda yorumlanması söz konusudur.”[5] sözleriyle, dinin modernite ile telifinin gerekli olduğu fikrini açıkça deklare etmiştir. Osmanlı’nın son döneminde dinde reform söylemiyle ortaya çıkanların görüşlerinin, kaydetmiş olduğumuz görüşle benzerliği gözden kaçırılmamalıdır.
Gülen’in “ictihâd” anlayışının sınırsızlığı konusunda, teslis akidesini de ictihâdî bir durum olarak görüp mazur sayılabilecek bir husus olduğu kanaatine sahip bulunduğunu söylemek zannederim yeterli olacaktır.
Hülâsa; F. Gülen’in bir dönem “reformcu” listelerinde yer bulmuş olması da, dikkat çekmeye çalışmış olduğumuz modernist çıkış ve söylemleri sebebiyledir. Geriye dönerek o gündemleri tekrar gözden geçirmek, durum tespiti açısından isabetli olacaktır.
FETÖ’yü Proje Olarak Ortaya Koyan Üst Yapıyı Tespit Zarureti
Her zaman söylediğimiz gibi, karşımızda duran asıl sorun; FETÖ’yü bir proje olarak ortaya koymuş, modernizm ve tarihselcilik gibi akımları da proje olarak önümüze sürmüş olan üst yapıdır. Bu üst yapı, FETÖ fiyaskosunu yine hedef saptırmak suretiyle dikkatleri ters yöne; mehdiyet üzerinden Ehl-i Sünnet’e ve ârifâne tarifler üzerinden tasavvufa yönlendirmiş ve bunu da –en azından şimdilik- başarmış görünüyor…
Ama unutmamalı ki, her şey bitmiş, hesaplar kapanmış ve defterler dürülmüş değil!..
Dipnotlar
Dipnotlarda verilen linkler resmî web sayfasına aittir. Erişimi engellenmiş bu web sayfalarına ulaşırken, blinen bazı erişim tekniklerini kullanmak mecburiyetinde kaldık. Bu durum, çeşitli kaynaklardan bulunabilecek ifadelere asıl kaynak verme hassasiyetinin bir neticesidir. Dileyen için ulaşmak, bizim gibi mümkün olacaktır
[1] Fethullah Gülen, “Kur’ânda Yahudiler ve Hristiyanlar”, Fasıldan Fasıla-4, https://fgulen.com/tr/fethullah-gulenin-butun-eserleri/fasildan-fasila/fethullah-gulen-fasildan-fasila-4/11224-Fethullah-Gulen-Kuranda-Yahudiler-ve-Hiristiyanlar (e.t. 18.12.2018).
[2] Fethullah Gülen, “Lâ İlâhe İllâllâh Demek Kurtuluşa Yeter mi?”, https://fgulen.com/tr/fethullah-gulenin-butun-eserleri/345-cizgimizi-hecelerken/19818-fethullah-gulen-la-ilahe-illallah-demek-kurtulusa-yeter-mi (e.t. 18.12.2018).
Favorit Dergisinin kendisiyle yapmış olduğu, Odessalı Hristiyanlara yönelik tavsiyesini de hâvî mülâkatın tam metni için bkz. https://fgulen.com/tr/turk-basininda-fethullah-gulen/fethullah-gulen-hakkinda-haberler/fethullah-gulen-hakkinda-2009-haberleri/16939-fgulen-com-Favorit-Gulene-Hz-Isayi-Sordu (e.t. 18.12.2018).
[3] Kendi Dilinden FETÖ Örgütlü Bir Din İstismarı, s. 80.
[4] Fasıldan Fasıla-4’te yer alan bu teklif için bkz. https://fgulen.com/tr/fethullah-gulenin-butun-eserleri/101-Fasildan-Fasila-4/11237-Fethullah-Gulen-Islam-Fikhi (e.t. 18.12.2018).
Ahmet Kurucan’ın “Kolaylaştırılmış Fıkıh” üzerine başlıklı makalesi için bkz. https://fgulen.com/tr/turk-basininda-fethullah-gulen/fethullah-gulen-hakkinda-kose-yazilari/2008-kose-yazilari/14955-Ahmet-Kurucan-Zaman-Kolay-Zordur-Zor-da-Kolaydir (e.t. 18.12.2018).
Ebubekir Sifil’in bu yaklaşıma, Bediüzzaman Hazretlerinin “İctihâd Risâlesi”nden yola çıkarak vermiş olduğu cevaplar için bkz. https://ebubekirsifil.com/gazete-yazilari/cagdas-nurculuk-mu-bidatkarane-bir-hiyanet-mi/ (e.t. 18.12.2018).