Peygamber Efendimiz'in devri için "O Asr-ı Saadet filan değildir, bu hurafedir" diyen Mustafa İslamoğlu'na, Kırklareli Müftü Yardımcısı Adnan Zeki Bıyık'tan tepki geldi.
Geçenlerde CNN TÜRK'de Ahmet Hakan'ın programında Mustafa İslamoğlu Peygamber Efendimiz'in devri için isimlendirilen Asr-ı Seadet dönemine....O asr-ı seadet filan değildir, Bu hurafedir diye açıklamada bulundu.
Kamuounda Peygamberimiz'e yapılan saldırılar ve terbiyesizliklere ve Efendimizi itibarsızlaştırmaya yönelik girişimlere her zaman çok büyük tepki vermesiyle bilinen Kırklareli İl Müftü Yardımcısı Adnan Zeki Bıyık, Facebook hesabından İslamoğlu'na tepki verdi... İşte Müftümüz aynı zamanda yazamız Bıyık'ın tepki mesajı:
KAMUOYUNA İSLAMOĞLU AÇIKLAMASI
Sevgili Peygamberimiz'in devri için İslamda Asr-ı Seadet diye birşey yoktur. Bunlar hurafedir. Atatürk devrini de kastederek Cumhuriyetin de asr-ı seadeti yoktur diye açıkalama yapan Mustafa İSLAMOĞLU'na Peygamberimiz'in kutlu dönemi için terbiyesiz ifadeyi kullandığı için kendisine zaten sevgim yoktu, bu dakikadan sonra hardal tanesi kadar saygım da kalmamıştır...
Her devrin yanlışları olduğu gibi Mustafa Kemal devrini yanlışları olduğu için eleştirebilirsin ama vahiyle müeyyed, büyük ahlak insanı, hayatının hiçbir döneminde eğrilik bulunmayan, ahlakının yüksekliği Kuran ayetiyle müseccel Aziz Peygamberimiz'in kutlu dönemlerine terbiyesizlik yapan Mustafa İSLAMOĞLU! sana hakkımız helal olmasın... Fetö'ye vakt-i zemanında medhiyyeler düzen sen Peygamberimiz'i ve Onun seadetli asrını ağzına alırken besmele çek, salavat söyle... Gerçi sen Salavata da inanmazsın ya...
Bu mülevves dünyada kısa bir dönem bile olsa yüksek ahlakıyla dönemini imrenilesi bir dönem haline getirip yaşadığı toprakları cennete çeviren, çağını seadet çağı yapan Peygamber Efendimiz'i bize armağan eden KAİNATI MUTLAK SAHİBİ CENAB-I HAKKA Seni havale ediyorum...
Kaynak: mihraphaber.com
ASR-I SAADET
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in dönemi.
Peygamber Efendimiz'den itibaren İslâm Tarihi, Hz. Peygamber dönemi, Hulefâ-i Râşidûn, Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Osmanlılar gibi muhtelif dönemlere ayrılmıştır. İşte bu dönemlerin başında yer alan Hz. Peygamber dönemine müslüman âlimler "Asr-ı Saâdet" adını vermişlerdir.
"Mutluluk Devri" manasını ifade eden bu terkip, gerçekten de o dönemin bir kelimeyle ifade edilmesini sağlayan isabetle seçilmiş bir terkiptir.
Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.s.) döneminde bizzat O'nun rehberliği ve liderliğinde ashab-ı kirâm, İslâm'ın dînî-dünyevî bütün emirlerini anlamış, yaşamış ve yaşatmışlardı. Hz. Peygamber'in eğitiminden geçmiş olan ashab-ı kirâm, İslâm davasına gönülden bağlı idiler. Samimiyet ve ihlâs içerisinde yalnız bir Allah'a kul olmuşlar, O'nun Resûlüne gönül vermişlerdi. Ruhlarını, düşüncelerini, davranış ve yaşayışlarını Allah ve Rasulunun istediği şekilde şekillendirmişlerdi; Kitap ve Sünnet, onlara yön veriyordu. Bu sebeple de inandıkları ulvî davalarını her şeyin üstünde tutuyor; dinleri uğruna mallarını, hatta canlarını feda etmede zerre kadar tereddüt göstermiyorlardı.
İşte bu anlayış ve yaşayışa sahip bulunan fertlerden oluşan İslâm toplumunda, tam bir birlik ve beraberlik, âhenk ve uyum, dayanışma ve yardımlaşma, kaynaşma ve aktivite hakimdi. Müslümanlar, idarî, siyasî, ictimaî, iktisadî, ilmî, askerî, adlî gibi çok muhtelif yönlerden olgunluğun zirvesinde idiler. Belki idarî müesseseler gelişmemişti, ama idarenin en mükemmeli veriliyordu. Henüz dünya imparatorlukları dize getirilmemişti müslümanlar dünyanın dört bir tarafına hâkimiyetlerini götürememişlerdi, ama bunun temelleri sağlam bir şekilde ve muvaffakiyetle atılmıştı. Müslümanların hayat standardı ve refah seviyesi pek yüksek değildi ama, zaten onlar müreffeh, mutantan ve lüks ve israfa yönelik bir hayatın arayıcıları değillerdi. Muhtelif ilimlere dair muntazam, sistemli eserler yazılmamıştı ama, ashab-ı kirâm, gerçek bilgiye yani vahye sahip çıkmış, ilmin önem ve değerini gayet iyi anlamışlardı. Henüz o dönemde devamlı silâh altında tutulan ve talim yaptırılan teçhizatlı ordular yoktu ama; İslâm cemiyetinin her bir ferdi, gözünü budaktan esirgemeyen ve şehidliği mertebelerin en yücesi bilen cesaret timsali mücahid bir kişiliğe sahipti. Adliye sarayları, mahkeme salonları, adliyeye dair diğer organizasyonlar henüz mevcut değildi ama; Hırsızlık yapan, kızını Fâtıma da olsa elini keserdim. " diyen bir peygamberin tabîleri, adaletin eşsiz örneklerini sergilemişlerdi.
Yani cemiyetin her köşesinde huzur, güven, emniyet, asayiş, nizam, intizam ve istikrar vardı. Bu dönem, daha sonraki müslüman nesillere örnek teşkîl eden mutluluk ve saâdet dönemiydi.
Bundan dolayı da elbette ki bu dönem "Âsr-ı Saâdet" diye anılacaktı.
Ahmet ÖNKAL
Bu haber 10540 defa okunmuştur.