ANASAYFA SİTEDE ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE İLETİŞİM

BİLGİLENDİRME:

Elbette altta ki isimlerin hepsini bir tutmuyoruz. Reddiye ve tenkit edilenleri bir kategori altında topladığımız için böyle uygun gördük.

HABER ARA


Gelişmiş Arama

GALERY

EN ÇOK OKUNANLAR

SİTEMİZE ZİYARETLER!

       
TÜRKİYE'DE İRAN-Şİİ LOBİSİ: SELAHADDİN ÖZGÜNDÜZ

TÜRKİYE'DE İRAN-Şİİ LOBİSİ: SELAHADDİN ÖZGÜNDÜZ

Tarih 02 Mayys 2016, 10:32 Editör

TÜRKİYE'DE İRAN-Şİİ LOBİSİ: SELAHADDİN ÖZGÜNDÜZ

BU DOSYAYI RESİMLERİYLE BİRLİKTE PDF DOSYASI OLARAK İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ...

Konuşmalarında Türkiye’nin bütünlüğünden, milli birlik ve beraberliğinden bahseden, sürekli kendilerinin de T.C vatandaşı olduklarını vurgulayan; ancak tüm hutbeleri, demeçleri, görüĢmeleri, açıklamaları, bildirileri ve konuĢmalarında ġiiliği bariz bir Ģekilde hissettiren bir Ģahsiyet olarak öne çıkıyor Selahattin Özgündüz. Bu dosya kendi sitelerinden, hutbelerinden, bildirilerinden, televizyon-radyo konuşmaları/programlarından ve yayımlarından istifade ederek hazırlandı. Avrupa’nın en büyük inanç ve kültür merkezi olarak tanımlanan İstanbul’daki Zeynebiye Camii ve Kültür Merkezi’ne nezaret eden, burada hutbeler veren ve medyada ismi öne çıkan Özgündüz’e dair dosyada şu sorular ele alınmaktadır: Kimdir, düşüncesi nedir, neler söylemektedir, kimlerle görüşmektedir, kimleri niçin ve nasıl, ne şekilde hedef almaktadır, neler yapmaktadır, camiasında neler öne çıkmakta, onlara hedef olarak ne çizmektedir, camiasını nnasıl yönlendirmektedir, ülke dışından kimlerle ilişki kurmakta, bölgesel ve küresel gelişmelere nasıl bakmaktadır?

NİÇİN BU DOSYA HAZIRLANDI?

Daha öncesinde Türkiye’de İran & Şii lobisi başlıklı kısımda farklı farklı kişiler, kuruluşlar, olaylar ve hadiseler ele alındı. Kamuoyunu ve ilgili kişileri bilgilendirme amaçlı bu dosyada bu sefer Türkiye’nin yakından tanıdığı bir şahsiyet ele alınmaktadır. Dosya mevzubahis kişi ve camiasının Türkiye’de daha iyi tanınması, bilinmesi, varsa önyargıların ve yanlış anlaşılmaların giderilmesini temin etmek; yakın gelecekte yaşanacak muhtemel gelişmelere dair öngörülerde bulunacak sosyal bilimcilere, analizcilere, akademisyenlere ve İran uzmanlarına bilimsel bir araştırma zemininde katkılar sağlamak için hazırlanmıştır. Dosyada herhangi bir yanlış, yetersiz kaynak, eksik bilgi veya hakaretamiz anlaşılabilecek ifadeler olması; isimler, programlar, hareketler, liderler ve oluşumlara dair daha fazlasına ihtiyaç duyulması durumunda 
irananaliz@gmail.com adresine ulaşılmasını rica ederiz. Bu konuda mutlaka tavsiye, eleştiri, öneri, düzeltme, ekleme, çıkarma ve ilgili görüşlerin dikkate alınacağını vurgularız.

Selahattin Özgündüz’e ait ulaşılabilir internet veya yazılı/basılı (dergi, ilan, davetiye, gazete vs) medyadaki konuşmaları, açıklamaları, hutbeleri, buluşmalardaki, toplantılardaki demeçleri, verdiği röportajları, onunla ilgili yazılanlar ve söylenenleri içeren bu dosyanın hazırlanması için İran Analiz ekibi yaklaşık yedi yıllık bir arşivi kapsayacak şekilde geniş kapsamlı, çok boyutlu bir çalışma yapmıştır. Dosyada kısaca ve özetle yer verilen başlıkların/paragrafların hakkında detaylara veya kapsamlı bilgilere ulaşmak için zeynebiye.com başta olmak üzere diğer sitelere başvurulabilir. YAKIN GEÇMĠġ VE SĠSTEMATĠK BĠR ÇALIġMANIN GELDĠĞĠ NOKTA Türkiye’de İran’ın ve Şii oluşumların büyük mali bütçelerinin akıtıldığı; medya, dini, siyasi ve sosyal her açıdan desteğin temin edildiği, lider ve orta düzey elemanların yetiştirildiği bilinmektedir. Bunların en başında ise nispeten daha örgütlü olarak eğitimini dışarıda almış Şii din adamı Selahaddin Özgündüz ve çevresinde toplanan grup öne çıkmaktadır. Kendilerini Caferi Şiası olarak tanıtan bu grup çoğunlukla Iğdır, Kars bölgesindeki vatandaşlardan oluşmaktadır. İstanbul’un çeşitli bölgelerinde temerküz eden bu grup daha çok orta gelir seviyesine sahip, eğitim seviyesi düşük, toplumun çeşitli kademelerinde temsilde zayıf sosyal katmanlardan oluşmaktadır. İstatistiksel olarak kesin bir rakam bulunmamaktadır. Bununla birlikte sayılı da olsa Caferilere ait çeşitli camilerin varlığı, çeşitli münasebetlerle düzenledikleri programlar ve faaliyetlerdeki katılım oranları gibi istatiksel veri değeri taşıyan elementlere bakıldığında İstanbul ve Türkiye ortalamasında Şiiliği yaşayanların en fazla % 1-2 oranında oldukları tahmin edilmektedir. Buna siyasi veya fıkhi olarak Şiileşmiş olanlar da dahildir. Başkanlığını Avukat Sinan Kılıç’ın yaptığı Caferilik İnancını Tanıtma, Araştırma ve Eğitim Derneği (kısa adıyla Caferi-Der) çatısı altında bir araya gelerek daha koordine faaliyet yürüten bu grupta öne çeşitli isimler çıkmaktadır.

[​IMG]
Foto: Solda Özgündüz, ortadaki ise Kılıç. Hamit Turan bunlardan din adamı olarak öne çıkarken basın bildirilerini ve PR çalışmalarını ise basın sorumlusu Kasım Alcan yürütmektedir. (Aşağıda solda) Düzenli

[​IMG]
Düzenli bir şekilde çıkarılan Caferi-Yol adlı dini, siyasi ve kültürel içerikli bir de dergileri bulunuyor. Dergi içinde zeynebiye.com sitesinde yayımlanan bilgiler, fotoğraflar ve temaslara da yer veriliyor. Özellikle Ortadoğu denkleminde Irak ve Şiiliği ilgilendiren gelişmelerden, bölgesel hadiselere kadar İran medyasındaki veya Şii alemindeki görüş, düşünce ve kanaatlerin nerdeyse aynısı daha çok Kasım Alcan’ın makalelerinde göze çarpıyor. Türkiye’de Şiilerden, İran’dan ve bu siyasetten yana bir görüşü aksettiren alıntı yazılara ve makalelere yer veriliyor.
Derginin

[​IMG]

Derginin içeriğinde aşırı bir şekilde Suudi Arabistan, Vahhabilik, Selefilik, Arap ve Taliban düşmanlığı yapıldığı görülüyor. Özellikle Kasım Alcan imzasıyla yayımlanan haber-analiz-yorumlarda direk Irak başta olmak üzere sair ülkelerdeki Irak İslam Yüksek Konseyi, Bedir Tugayları, Hizbullah gibi Şii terör örgütleri, oluşumlar ve grupların propagandasının yapıldığı gözlemleniyor. Derneğin faaliyetlerinde ise daha çok Ehli Beyt sevgisi üzerinden kamuoyunu etkilemeye yönelik klasik Şii siyasetinin taktikleri kullanılıyor.

Kutlu Doğum, Hz. Fatma, Vahdet, İmam Cafer-i Sadık, Kerbela, Birlik, Uzlaşı vs gibi konularda çeşitli konferanslar, sempozyumlar ve programlar düzenlendiği görülmektedir. Bunun yanı sıra Caferilerin aşırı şekilde siyasallaştıkları ve İran devletinin-Hamaney’in resmi açıklamalarıyla neredeyse paralel bir şekilde hareket ettikleri de tüm açıklamalarda, faaliyetlerinde ve yayın politikalarında net bir şekilde gözlemleniyor.


[​IMG]

[​IMG]
İran lobisinin tek merkezden çalıştığı, bu merkezin Zeynebiye olduğu örneğin Şiiliğini açıkça ilan eden Kenan Çamurcu’nun nerdeyse yapılan tüm programlara ya konuşmacı, ya katılımcı veya danışman olarak katılmasıyla da ortaya çıkıyor.
[​IMG]

Aşağıda 31 Mart 2012 tarihli fotoğraf yer almaktadır. Konuşan Caferider Başkanı Av. Sinan Kılıç. Sağında ise İran lobisinin en önde gelen isimlerinden birisi olan Nurettin Şirin. Hizbullah terör örgütünün Suriye’de Esed katliamlarında yer alması nedeniyle yerle bir olan imajını düzeltmeye matuf bu taşıma kalabalıkla yapılan gösteride lobi mensuplarının ellerine Hizbullah bayrakları verilmiş. Yine manipülasyon aracı olarakHamas bayrakları da unutulmamış!

[​IMG]

BASKI UNSURU OLMA VE ETKİN BİR İRAN-Şİİ LOBİSİ

Husi terör örgütünün kendi topraklarında saldırıp tahrik ettiği Suudi Arabistan’dan Türkiye’yi ziyareti gelen Bahreyn Kralına yönelik protesto eylemlerine; Şii tehdidine, İran’ın Suriye-İslam ümmeti aleyhindeki politikalarına değinen meşhur Sünni alim Yusuf el Karadavi’den Milli Gazete yazarı Şevket Eygi’ye, Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’dan Vakit Gazetesi yazarı Mustafa Özcan’a, akademisyen Prof. Dr. Sedat Laçiner’den ilahiyatçı Ömer Döngeloğlu’na kadar eleştirel bir şey yazan, söyleyen ve konuşan her kim olursa olsun bunları kara propaganda mekanizmasıyla hedef almakta, saldırmakta ve linç kampanyasına tabi tutmaktadırlar. Bunun ne derece tehlikeli sonuçlar doğurduğunu yapılan saldırılara cevap veren Prof. Dr. Laçiner’in şu cümlesi gayet iyi açıklamaktadır: “Programda Ortadoğu’daki mezhep kavgalarını ve marjinal grupların diğer mezhepleri nasıl algıladığını tasvir ederken kullanmış olduğum ifadeleri benim şahsi görüşlerim olarak topluma lanse eden Özgündüz, programda geçen cümlelerin ilk kısımlarını tamamen keserek, cümleleri içeriğinden tamamen kopartarak, hiçbir şekilde bana ait olmayan görüşleri benim görüşüm gibi yansıtmakla kalmamış, basın yoluyla Türkiye Caferilerini ve Şii Müslüman kardeşlerimizi aleyhime provoke edebilecek son derece tehlikeli açıklamalarda bulunmuştur

[​IMG]

İbretlik açıklamada Özgündüz’ün neler söylediği de ortaya çıkıyor: “Laçiner, açıklamasında Selahattin Özgündüz’ün şahsına yönelik “bağnaz ve yobaz”, “yobazlığı ve bağnazlığı beyninin merkezine oturtmuş bir insan” gibi pek çok hakareti de içeren bir konuşma yaptığını belirterek, “Kendisine yakıştıramadığım konuşmasını bilgi eksikliğine ve özensizliğe bağlamak istiyorum.” Benzer şekilde Yusuf Kaplan, Mustafa Özcan, Ebubekir Sifil, Adem Özköse, Ersoy Dede, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Ömer Çelik, Dr. İbrahim Kalın, Ufuk Ulutaş, Prof. Dr. Yasin Aktay, Ali Ünal, Bülent Keneş, vs gibi akademisyen, yazar, siyasetçi, düşünür de anında yaptıkları açıklamalar nedeniyle damgalanmakta, tahkir ve teyzif ile hedef alınmaktadır. Özellikle twitter üzerinden Kenan Çamurcu’nun bu konuda en önde yer aldığı, lobinin diğer unsurlarının da paralel bir şekilde kara kampanyayı yürüttükleri görülmektedir. Hedef alınan Sünni yazarlar, düşünürler ve kesimlerin yazdıklarına bakıldığında bunların gerek Türkiye’de gerekse diğer İslam coğrafyalarının tamamında azınlık olan (Caferi) Şii mezhep mensuplarının İran/Şii merciler üzerinden Sünnilere, değerlerine hakaret etmemeleri ve toplumsal bölünmeye yol açacak tavırlardan vazgeçmelerini tavsiye ettikleri görülmektedir. Siyasal ve askeri bir güç olarak iktidara gelen Büveyhiler, Fatımiler, Karmatiler, Hamdaniler, Safaviler ve en son İran İslam Cumhuriyetinde olduğu gibi Şii mezhebin hakim olduğu dönemlerde dini, mezhepsel, etnik ve kültürel olarak ciddi şekilde ayrımcı, ayrıştırıcı ve tasfiye edici bir politika yürütüldüğüne dikkat çekilmiştir.

Bu çerçevede Irak, Suriye ve Lübnan’daki gelişmeler tehlike ve tehdide yönelik olarak yapılan uyarıları doğru çıkarmıştır. Bu meyanda mezkur şahsın ve camiasının kurduğu ilişkiler ağı, kullandığı retorik ve takip ettiği siyaset de tamamen mezhepçi ve dışa bağımlı bir hareket olduğu izlenimi vermektedir. Camianın yayın organlarına bakıldığında Özgündüz’ün Müslüman camia ile işbirliğinin son derece kısıtlı olduğu görülmektedir. Dahası saldırgan ve hedef alan üslubu nedeniyle büyük bir kesimden tepki aldığı da bilinmektedir. Örneğin çok açık ve net bir şekilde gerek Özgündüz, gerekse İran&Şii lobisi Zaman, TodaysZaman, Milli Gazete, Yeni Şafak, Vakit, Star gibi gazetelerde çıkan köşe yazılarından, haberlere, makalelerden küçücük bir bildiriye kadar harekete geçmektedir. Bunları kimi zaman

vahhabilik, fitnecilik ve kimi zaman da mezhepçilik yapmakla, bazen daha ileri giderek taşeronluk vs itham etmektedir.

[​IMG]

Ak Parti hükümetini de açıkça hedef alan, tehdit ve tahkir eden Özgündüz’ün Suriye rejimini sonuna kadar savunup halkı koruyanların tamamını tekfirci, Vahhabi, selefi, Kaideci ve terörist diye yaftaladığı görülmektedir. Bu kadar net ve açık bir mezhepçi retoriği kullanan Özgündüz Türkiye’deki Aşura başta olmak üzere birçok programlarına meşrulaştırma aracı olarak Sünni şahsiyetleri, isimleri ve kuruluş temsilcilerini çağırmaktadır. Örneğin sürekli katılımını temin ettikleri olaylardan habersiz olduğu görülen Tiyemder adlı ciddi gücü/tabanı olmayan bir kuruluşun başkanı Selahattin Yazıcı öne çıkmaktadır. Araştırmalar Selahattin Yazıcının bu grupla ilişkisinin daha gerilere gittiğini gösteriyor.

Örneğin 2006 yılında Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı adlı bir kuruluşun ev sahipliğinde yapılan toplantının konusu Samarra’daki İmam Hadi el Askeri türbelerine yapılan saldırı. Toplantının konuşmacıları Necmi Sadıkoğlu, Selahaddin Özgündüz ve Fermani Altun. Yazıcının temsil ettiği kuruluş ise bu kurumun üyesi görünüyor, gazete küpürlerine bakıldığında aynı toplantıda onun da bulunduğu görülüyor. Sadıkoğlu’nun açıklamasında birlik çağrısı yapılırken Özgündüz’ün konuşmasında hedef direk daha faili belli olmamasına rağmen hemen tekfirciler, kaideciler, Saddamcılar vs klişe sıfatlarla belirli kesimler oluyor. Google ile yapılan taramada metinlere ulaşılırken fotoğraflara ulaşılamıyor. Şaşırtıcı olan ise Sadıkoğlu adlı şahsın bizzat Caferider’in büyük katılımlı bir programında protokol konuğu olarak katılması, burada uzunca bir konuşma yapması!


[​IMG]
Foto: Ön sırada ortadaki şahıs Selahattin Yazıcı. Özgündüz’ün ve taşıdığı zihniyetin retoriği özellikle Irak bağlamında sosyolojik ve medya dili açısından geniş kapsamlı bir şekilde ele alınmayı gerekli kılmaktadır. Bu inceleme beraberinde özellikle Suriye devrimiyle birlikte ittifak ağlarının daha net bir şekilde ortaya çıktığı Esed-Tahran-Maliki ve Hizbullah arasındaki ilişkiyi ve Türkiye düşmanı odağın mahiyetini anlamaya yardımcı olacaktır. İran&Şii lobisinin direk veya dolaylı olarak hedef aldığı Sünni kökenli direniş grupları, oluşumlar ve genel olarak işgal karşıtı güçler. Irak içindeki Şii mercilerin, oluşumların, partilerin, medya kuruluşlarının nerdeyse tamamı da patlamayı hemen takiben yaptıkları açıklamada benzer hususları dile getirerek hedef gösterdiler. Planlayıcıları ve yürütücülerinin Amerikan işgal güçleri ve Irak hükümet güçleri olduğu gayet iyi bilinmekteydi. Hükümet güçlerinin ise İran’da eğitim alan terörist Bedir Tugayları milisleri ve Dava Partisi gibi diğer Şii güçlerden oluştuğu bilinmektedir. Tüm bunlara rağmen, aşağıdaki linkte görüldüğü gibi videolarının dahi kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen bunlar görmezlikten gelinerek ülkedeki etnik temizlik saldırılarına zımnen kapı açılmış oldu

[​IMG]

Örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK için düzenlediği operasyonlar esnasında/sonrasında bu görüşülen isimlerin Türkiye’ye yönelik tehditvari açıklamaları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Haşimi’ye kapısını açması nedeniyle yapılan açıklamalar ve Maliki’nin mezhepçi olduğu yönündeki demeçlerine yine aynı grupların verdiği tepkilerin neler olduğuna bakıldığında dehşet bir şekilde Şii mezhepçi retoriğe başvurulduğu görülüyor. İran-Şii lobisine ait tüm internet sitelerinde yukarıdaki gelişmelere dair yayımlanan haberler, Özgündüz’ün verdiği hutbeleri ve tahrik ettiği camiasının sosyal medyada hakaretlere varan (örneğin Zeynebiye’deki gençlik oluşumu mensuplarının hukuki olarak suç teşkil eden birçok hakareti açıkça Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için twitterda kullanması gibi) yazıları bu ideolojik fay hattını tehdit edici yönlerini ortaya koymaktadır. Lobinin tüm mensuplarının sıkı bir dayanışma içinde oldukları ve ortak hareket ettikleri küçük bir araştırmada anlaşılıyor. Örneğin tüm Şiilik-İran vs kapsamındaki programlarda bir arada bulunan Caferider bşk Sinan Kılıç’ın Çamurcu’ya yönelik twitlerından bazıları
[​IMG]

Gerek 2012 Mayıs ayı sonunda Türkiye Caferilerinin gerçekleştirdiği kendi yayın organlarına yansıyan ziyaret çerçevesinde yapılan temaslar, gerekse dünyanın muhtelif yerlerinden İstanbul’daki Zeynebiye’ye yapılan ziyaretler ile gerçekleştirilen temaslar da oldukça dikkat çekici ipuçları veriyor. Irak’ta halihazırda İran’ın tahakkümünün yansıması olan oluşumlar ve Şii merciler ile görüşüldüğü ifade edilmektedir.

İRAN’DAN YAKILAN YEŞİL IŞIK VE DÜNYA GENELİNDEKİ ŞİİLERİN ORTAK HAREKETİ

Yukarıda detaylı olarak yer verildiği gibi Şii oluşumların hareket noktası kesinlikle İran ve Şii merciler olmaktadır. Merkezde İran-Şii mercilerin yer aldığı hareket noktası aynı zamanda, aynı konu, aynı sloganlar ve aynı hedefler doğrultusunda yürütülmektedir. Mesela Bahreyn’de barışçıl gösteriler adı altında kamu ve özel kurumları, kuruluşları, işyerlerini çalışmaz hale getiren, bir müddet sonra direk Sünnileri ve Asya kökenli işçileri hedef alan, polisleri ezerek öldüren, caddeleri ve sokakları bölerek barikat kuran İran destekli Şii oluşumlar da Türkiye’deki Özgündüz ve grubunca gelen emirler üzerine desteklenenler arasında yer almaktadır. Başını Vilayet-i Fakihe bağlı el Vifak Hareketi’nin çektiği Bahreyn Şiileriyle ilgili çeşitli münasebetlerle Zeynebiye grubu kendi çapında destek gösterileri yaptı. Bahreyn Kralı Türkiye’ye gelince provokatif eylemlere, basın-yayın kuruluşlarında karapropaganda ve manipülatif eylemlere başvurmaktadır. Aynı şekilde Lübnan Hizbulah’ı, Mehdi Ordusu terör örgütü, Kuveyt Şiası, Husiler ve çeşitli yerlerdeki Şiiler de bu hareketi desteklemektedir

[​IMG]

Foto: TAYDER (Toplumsal Araştırma ve Yardımlaşma Derneği) tarafından organize edilen Filistin’de açlık grevinde bulunan 1600 Filistinli esir ve Bahreyn’de 70 gündür açlık grevinde bulunan Abdul Hadi Al- Khawaja ile dayanışma amacıyla, bugün (23 Nisan Pazartesi) saat18.00′de İstanbul’da Beşiktaş Fulya’da bulunan BM İstanbul temsilcilik binası önünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması Zehra TV Türkiye Genel Müdürü Ş.Cevat Gök’ün Kuran-ı Kerim tilavetiyle başladı.
[​IMG]

Bahreyn’de birçok terör eylemi düzenleyen Vifak hareketinin fanatik Şii lideri Şeyh Ali Selman Türkiye’ye getirtildi. Burada Selahaddin Özgündüz ve grubu kapılarını açıp, medya kuruluşları (rasthaber vb) ile Bahreyn’de ciddi toplumsal ayrışmalara sebebiyet veren bu şahsa mihmandarlık yaptı.
[​IMG]

Türkiye kamuoyunun ve medyasının bilmediği çok önemli bir ayrıntı böylece bir kez daha ortaya çıktı.Aşağıda rasthaber’de yayımlanan Tayder’de yapılan Selman ile Türkiye Şiileri arasındaki görüşmeye dair fotoğraf yer almaktadır.

[​IMG]

Özgündüz başkanlığındaki Türkiyeli Caferilerin de Selman başkanlığındaki Bahreynli Caferilerin de İran rejimine sadakatları ve 12 İmamcı fanatizmi gerçekten şaşırtıcı boyutlarda. Örneğin görüşmelerde ve basına servis edilen görüntülerde Bahreyn bayrağı diye masalara konulan bayrak gerçek Bahreyn’i değil! Zira bayrak 12 imama nisbeten değiştirilen ve Şiilerin kullandığı ters çevrilmiş bir Bahreyn bayrağı. Görüşmeyi gerçekleştiren iki tarafın son derece iyi bildiği bu sinsi ve tehlikeli adımı ne yazık ki sadece konuyla ilgilenen araştırmacılar ve uzmanlar bilmektedir.

[​IMG]

Öte yandan İstanbul’da düzenlenen onlarca konferanstan birisi de vahdet konferansı adını taşımaktaydı. Buraya Şii propagandası yapan ve birçok fanatik Şii’yi, Sünni karşıtlarını toplayan, sonrasında bunları Zeynebiye Kültür Merkezinde gezdiren ise Selahaddin Özgündüz ve grubuydu. Bunların içinde dikkati çeken Batılı medya kuruluşlarının dahi adını korkuyla andıkları ve direk “aşırı Sünni düşmanı” diye vasıflandırdıkları fanatik Şii İbrahim el Caferi idi. İşgal altındaki Irak’ta başbakanlık koltuğuna oturtulan bu şahsiyet zamanında ülkede onbinlerce insan sahip olduğu mezhep ve düşünce nedeniyle tutuklandı, işkence gördü ve devlet kurumlarından paramparça şekilde cesetleri çıkarıldı. Konuyla ilgili olarak Ölüm Tugayları adıyla bir uzun belgesel dahi hazırlanıp yayımlandı. Tüm bunlara karşın konunun uzmanları, araştırmacılar, tarihçiler ve akademisyenler bu tür programlara sıradan bir Şii (Caferi) alimin, akademisyenin, aktivistin veya barışçıl bir şekilde hoşgörü ortamında birlikte yaşamayı savunan, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne tehdit olmayan kişi ve kuruluşların çağrılmasının daha makul olduğunu söylüyor. Çünkü nihayetinde binlerce yıl Anadolu toprağında farklı din, düşünce, mezhep ve etnik yapıları birlikte yaşamıştır, yaşamaya devam etmektedir. Hz. Ömer (ra) dönemiyle birlikte İslamlaşmaya başlayan Anadolu coğrafyası çeşitli beylikler, Selçuklular ve nihayetinde Osmanlı Devleti ile birlikte Ehli Sünnet vel Cemaat anlayışının kökleştiği bir yapı halini almıştır. İslam’ın sahih bir şekilde yaşandığı bu coğrafyada tarih boyunca sapkın ve tehlikeli bir azınlık akım olarak kalan Şiilik özellikle Fars/Safavi emperyal hedefleri olan İran tarafından kullanılması durumunda ülkedeki mozayiği bozan bir mahiyet arz etmiştir. Bu sebeple bir kez daha özellikle İran’ın direk müdahil olduğu, karıştığı Arap körfezi ülkeleri, Yemen, Lübnan ve son olarak Suriye gibi ülkelerde Şii azınlığın siyasi olarak istismar edilmelerinin ne tür tehlikeli sonuçlar doğurduğunu göstermiştir.

Ermeni, Rum, Yahudi gibi gayri müslimlere de, Asuri, Yezidi ve Keldani gibi unsurlara da hoşgörü ile muamele eden Türkiye,

bünyesindeki Alevi-Şii-Caferi toplumuna da aynı şekilde muamele etmiştir. Ancak özellikle Suriye devrimiyle birlikte dış güçlerin açık bir şekilde siyasal, finansman, lojistik, medyatik destekleri ve manipülatif bir şekilde yönlendirmeleriyle, provokasyonlarıyla hareket eden ve tehdit unsuru halini alan bazı marjinal gruplar olduğu görülmektedir. Bu marjinal grupların devlet içinde devlet gibi davranmaları, dış politikadan iç politikaya, ordunun sınırları düşmanlara karşı koruması görevinden milli istihbarat teşkilatının yapılanmasına, Diyanet İşleri Başkanlığının programlarından ülkenin saygın şahsiyetlerinin vaaz/hutbelerine kadar her konuda konuşmaları, tenkit ve tehdit edici bir siyaset takip etmeleri, bunları hedef almaları ve İran-Esed-Hizbullah-Maliki hattı ile aynı paralelde bir retorik geliştirmeleri dikkatlerden kaçmamaktadır. Kendi ülkelerinde milli güvenliği tehdit eden veya Sünnileri açıkça hedef alan örgüt liderlerini ağırlamak, bunları davet etmek, görüşmek, propagandalarını yapmak gibi açıkça tehlikeli birçok faaliyet imza atan bu oluşumlar nedeniyle Türkiye zor duruma düşmektedir. Şu an açıkça bebeleri acımasızca bıçaklarla doğradığı halde halen Esed rejimi desteklenmekte; bunlar da Türkiye karşıtı güçler tarafından kullanılmaktadır.

[​IMG]
[​IMG]

BURDAKİ SÖZE DİKKAT

[​IMG]

Örneğin Bahreyn’de polisleri arabalarla ezmek, molotof kokteyller ile araçları yakmak, camileri basmak, sokak ve caddelerde terör estirmek suçlamasıyla yüzlerce müntesibi ceza alan el Vifak İslami Cemiyeti adlı Şii örgütün başkanı Ali Selman bunlar arasında yer almaktadır.

[​IMG]
Yine örneğin Tunus ve çeşitli Afrika ülkelerinde son derece aşırı Sünni düşmanlığı yapan Şii Dr. Muhammed Ticani yer almaktadır.
[​IMG]

SONUÇ: Medeniyetlerin beşiği olan ve son olarak Osmanlı İmparatoluğunun hükümferma olduğu Anadolu coğrafyası, gelinen noktada tarihi bir değişime tanıklık etmektedir. Ortadoğu ve Afro-Avrasya kıtasındaki dengelerin yeniden şekillenmeye başlandığı bir kavşak noktasında yer alan Türkiye tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunmaktadır. Tarihi, akidevi kökleri, bileşenleri ve geleneğiyle yeniden geçmişiyle barışık bir güç olarak sahneye çıkan Türkiye’yi küre ölçeğindeki Müslüman topluluklar başta olmak üzere uluslararası güçler takip etmektedir. Arap devrimleriyle yeniden şekillenen coğrafyada idari yapıları iç dinamiklerin etkisiyle yeniden dizayn edilen ülkelerin dini, kültürel, sosyal ve tarihi benzerlikleri Türkiye’yi buralara daha da yakınlaştırmaktadır. Her anlamda Türkiye’ye yönelik beklentiler de aşırı şekilde paralel olarak artmaktadır. Bunların başında ise yakın havzada yer alan Suriye, Irak, İran, Lübnan gibi yakın ülkeler ile diğer ikinci halkadaki coğrafyalar gelmektedir. Mezkur ülkelerin demografisinin çoğunlukla Sünni Müslümanlardan mürekkep olması, yeni iktidarları bu kesimlerin şekillendirmesi, halkı ezen batılılaşmış ve yabancılaşmış kesimlerin uzaklaştırılmasıyla birlikte derinlerde yatan daha yakıcı tehdit gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Bu da tarih boyunca olduğu gibi bugün de İslam dünyasını en ciddi şekilde tehdit eden Şiilik ve bunun yayılmacı bir şekilde İran tarafından kullanılması gerçeğidir.

Bunun Irak işgaliyle birlikte Sünnilere yönelik etnik temizlik operasyonları haline dönüşmesi, Yemen’de ana unsur olan Sünniler ve Zeydilere karşı Husiler üzerinden iç karışıklığa gidilmesi, Bahreyn’de kanlı bir devrim için Şii muhaliflerin kullanılması, Suudi Arabistan’daki azınlık Şiileri terör eylemleriyle ayaklanmaya itelenmesi, Lübnan’da azınlık iktidarı kurdurtarak Hizbullah’ın darbeyle hakim olmasının sağlanması ve son olarak azınlık Nusayri diktası Esed rejiminin tüm gücüyle desteklenmesi bunlara örneklik teşkil etmektedir. Bu çerçevede Türkiye’yi direk ilgilendiren insani krizin yanı sıra, etnik ve mezhepsel temelde bir siyaset güden Esed rejiminin Suriye halkını soykırıma tabi tuttuğu görülmektedir. Tüm gayri meşru yollara başvurularak yürütülen soykırıma İran-Rusya-Çin rejimlerinin yanı sıra Irak ve Lübnan hükümetleri, Hizbullah, Bedir Tugayları, Mehdi Ordusu gibi Şii örgütler ve Türkiye ile dünya genelindeki Şii oluşumlar destek vermektedir.

Beşşar Esed rejimine açıkça destek veren oluşumların her şeyi göze alarak savaşın tarafı olması, devrimi ve halkı destekleyen Türkiye devleti, hükümeti ve halkını karşısına alarak milli güvenliği tehdit eden bir konumda bulunması tehlikenin boyutlarını göstermesi açısından önem taşımaktadır. Bu desteği alenileştirerek bölgeselleştirip medyayı kullanarak uluslararasılaştırmak cinayete ortaklığın, soykırımın devamında rejimi meşrulaştırmaya çalışmanın somut kanıtlarıdır. Mezkur kişi, kuruluş ve oluşumların ellerindeki tüm imkanlarla Esed rejiminin açıkça yanında yer almaya devam etmeleri; PKK üzerinden Türkiye’ye karşı savaş açan tarafta yer almaları Türkiye devletinin anayasası, ilgili yasa ve yönetmelikleri, milli güvenliğe müteallik hususlarda ilgili kurum ve kuruluşların muhakkak surette dikkatle takip etmesi; gereken önlemleri acilen alması gereken son derece tehlikeli ve tehdit edici bir durum arz etmektedir. Zira mezkur oluşumların din adamlarının, yazar,
çizer, düşünür ve temsilcilerinin şu an itibariyle bir şuur travması yaşadıkları, mezhepçi-ideolojik bağnazlıklarından kurtulamadıkları, gittikçe bir girdap içerisinde tehlikeli sularda yüzmeye devam ettikleri görülmektedir.

BU DOSYAYI RESİMLERİYLE BİRLİKTE PDF DOSYASI OLARAK İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ...

Bu haber 15248 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit




SELEHATTİN ÖZGÜNDÜZ

  • Bu kategoriye henüz haber eklenmedi.

(c) 2014 - 2016 Bu web sitemizle biz kesinlikle bir inanca ve kişilere saldırı yapmıyoruz. Bu tamamen inandığımız değerlere, inanca saldıran bir zihniyeti deşifre ve bilgilendirme amacıyla, kaynak ve yorumlara dayalı özgür ifadenin savunulduğu bir web sitesidir. Olmamasını düşündüğünüz sayfa ve nedenlerini bize göndermeniz halinde, değerlendirip gerekli işlemi yapacağımızıda buradan bildiririz. Kaynak göstermek şartıyla alıntılar yapılabilinir! Reddiyeler.com - Ehli sünnet itikadı üzerine yazılan faydalı yazılar..
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Alt Yapy: MyDesign