ANASAYFA SİTEDE ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE İLETİŞİM

BİLGİLENDİRME:

Elbette altta ki isimlerin hepsini bir tutmuyoruz. Reddiye ve tenkit edilenleri bir kategori altında topladığımız için böyle uygun gördük.

HABER ARA


Gelişmiş Arama

GALERY

EN ÇOK OKUNANLAR

SİTEMİZE ZİYARETLER!

       
M.H.KIRBAŞOĞLU'NUN İSLÂM'A VE ÜMMET'E YAMADIĞI YAKIŞTIRMALAR

M.H.KIRBAŞOĞLU'NUN İSLÂM'A VE ÜMMET'E YAMADIĞI YAKIŞTIRMALAR

Tarih 02 Kasym 2016, 00:31 Editör Yönetici

M.H.KIRBAŞOĞLU'NUN İSLÂM'A VE ÜMMET'E YAMADIĞI YAKIŞTIRMALAR

Bundan sonra…
Sayın Bay M. Hayri Kırbaşoğlu İslâm’a Yamanan Sanal Şiddet: Recm ve İrtidâd Meselesi nâmındaki yüz karası ve ilim ayıbı makalesiyle aslında önümüze bir akademik seviyesizlik ve modern hurâfelerin işporta tezgâhını sergilemiş oldu… Bu yazımızda hiçbir ilmî ve mantîkî kıymet-i harbiyyesi olmayan hezeyânlarına, sırf illüzyonist şaşırtmalarla mağdûr ettiği zavallıları uyandırmak ve kendine getirmek umuduyla kısa ve tenbîhvârî cevâblar vereceğiz. Her zaman yaptığımız gibi, eline mazeret kozu bırakmamak içün sözlerinden bir kelime bile makaslamayacağız. Buyrun: [1]
[Akademik Hurâfe]: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın geçerli akçe olduğu başka ülkeIerin bulunup bulunmadığını bilemiyorum, fakat bildiğim bir şey varsa, o da, bunun benim ülkemde geçerli ve yaygın bir şey olduğudur.
Cevâb: Akademik hurâfe dediğime bakıp bunun da öyle olduğunu sanmayınız; bu tesbît tamâmen doğrudur ve en güçlü misâllerinden biri de şu doğru sözün sahibidir. Şaşırmayınız; el kezûbü kad yasdüku
[Akademik Hurâfe]: Bu tespitin, en geniş ölçekte geçerli olduğu alan ise, hiç kuşkusuz İslam'a ilişkin medyatik vaaz ve tartışmalar alanıdır.
Cevâb: Bu da aynı. Nitekim ‘makâle’ ismiyle neşredilen şu hezeyan harmanı, anlattıklarına tıpatıp uymaktadır.
[Akademik Hurâfe]: Bilimin, bilimsel bilginin, araştırma, inceleme ve yaratıcı düşüncenin bırakın geçer akçe olmayı, pul bile etmediği toplumumuzda, İslam'a ilişkin konuların da bu çerçevede ele alınması pek de şaşırtıcı değildir.
Cevâb: Bu sözler, ancak İslâmî mes'elelerde vesvese ve peşin inkâra dayanan yeni ortaya çıkmış akademik metodoloji sâhiblerinin yaratıcılık meraklıları ve ortakçılarına âid piyasası için yerden arşa kadar doğru…
[Akademik Hurâfe]:Şaşırtıcı olan ise bu tartışmalarda İslam'ın savunuculuğu rolünü üstlenenlerin de böyle bir tavrı benimsemekten rahatsızlık duymamalarıdır.
Cevâb: Vallâhi, en ciddi vazîfelerin icrâ ve îfâsının şu makâle sâhibi gibilerince kendi hâl ve vaziyetlerine bakarak bir ‘rol olarak anlaşılması saçmalığı bir yana bırakılırsa bu dahî doğru… Vesvese ve palavra temeline dayanan ve hakîkatleri kuş beyinleriyle mıncıklayıp heder eden ve sunturlu bir inkârcılığın çığırını açanlardan daha ne beklenebilirdi?
[Akademik Hurâfe]: Ama asıl şaşırtıcı olan, benzer bir tutumun akademik çevrelerde de oldukça yaygın olmasıdır. Bu çevrelerde yaygın olan söz konusu tutumun en bariz özelliği ise, bilimselliğin vazgeçilmez şartı olan araştırma, inceleme, sorgulama ve tenkide sırt çevirmek; buna mukabil bilinenleri aynen tekrarlamak, hatta savunmak şeklinde özetlenebilir.
Cevâb: Demek ki şu sözü edilen çevrelerde -nâdir bulunsalar da- henüz bir ölçüde bile olsa ilim ile vesveseyi karıştırmayan, ilim adamları kalmıştır. Denilebilir ki, oryantalizmin kadîm projesi (2002 yılı i'tibâriyle) meyvesini tam vermemişti. Şimdi yani 2010’da ise şu hayıflanmalar bir hayli azalmış olmalıdır. Çünki bizim nâmütenâhî efendi, çelebi ve kibar iyi niyyet kahramanlarımız olan ilim adamlarımız(!) sayesinde Oryantalizm ekolü/mezhebi nihâî hedefine neredeyse tamamen varmıştır. Zayıfdan kuvvetliye doğru olarak açılan sarsma, zayıflatma ve yıkmaya dönük tartışmak ve münâkaşa mevzûu yapmak halkaları artık en kuvvetlilerin bombardıman edilip dövülmesi ile kuvvetliden zayıfa doğru bir tamamen süpürme harekâtına çevrilmiştir.
[Akademik Hurâfe]:Bu eleştirilerin geçerli olduğu konular ise, uzun bir liste oluşturacak kadar çoktur. Ama bu konular içerisinde hiçbirisi 'Recm veİrtidad’ kadar aydınlatıcı bir örnek olamaz. Zira bu iki konu, hem İslam-şiddet bağlamındaki medyatik tartışmaların odağında yer alması, hem de epistemolojik ve metodolojik problemlere işaret etmesi bakımından özel olarak üzerinde durmayı hak etmektedir. Hatta recm ve irtidada ilişkin epistemolojik ve metodolojik problemlerin İslam'a ilişkin başka pek çok tartışma konusunu da teşmil edilebilecek nitelikte görünmesi, recm ve irtidad konusunun önemini bir kat daha arttırmaktadır.
Cevâb: Aşağıda getirilecek vesvese temelli basit ve sathî mülâhazalar ile karşılığında verilecek -fazlasını hak etmemesi sebebiyle bir nisbette basit- cevâb ve tahlîller, makâle sâhibinin bilgili ve kültürlü oluşunun isbâtı ve alâmeti olarak zevkle isti'mâl ettiği epistemoloji ve metodolojiden ne anladığını açıkça ortaya koyacaktır.
[Akademik Hurâfe]:Bu mülahazalar ışığında recm ve irtidad konusuna dair yazılıp çizilenleri değerlendirecek olursak, bunların ortaklaşa İslam'da recm ve irtidad diye birer suçun ve bu suçlara verilecek ölüm cezalarının varlığını peşinen kabul ettiklerini, bu konuda en küçük bir şüphe bile duymadıklarını görürüz. Nitekim İslam ceza hukukuna dair yazılan klasik/çağdaş bütün eserlerde recm ve irtidadın, sınırları nass (Kur'an ve Sünnet) tarafından kesin olarak belirlenen cezalar çerçevesinde ele alınması ve bedenî cezalar kategorisinde değerlendirilmesi[2] bunu açıkça göstermektedir.
Bir defa recm ve irtidadın İslam'a ait olduğu peşinen kabul edilince, artık geriye eleştiriler karşısında savunma ve aşırı te'villere başvurmaktan başka bir yol kalmayacağı da aşikârdır.[3]
Cevâb: Ya ‘bir defa recm ve irtidadın İslam'a ait olmadığı peşinen kabul edilince’… O zaman ne olacak? Elbetteki, ‘artık geriye eleştiriler karşısında savunma ve aşırı te'villere başvurmaktan başka bir yol kalmayacağı da aşikârdır;’ öyle değil mi? Elde sahtekâr tüccârların her zaman kullanageldikleri iki terâzisi yoksa, elbette öyle…
[Akademik Hurâfe]:Mütevatir yahud Meşhur Sünnet, tarih ve icma'ya ve bu arada İslami eserlerin istisnasız tamamına dayanan bir itimâd elbette ki meseleyi kuvvet bakımından tahlile mani değildir ve olmamıştır. Nitekim bu şimdiki gibi şahsiyet müflisi bir neslin zuhurundan evvel pek ala yapılmıştı. Kafa konforunun bozulmasından korkmayanlar ve yarasa meşreb olmayanlar bunu çok açık bir şekilde okuyabilir ve görebilirler.
Cevâb: Ortada peşin kabûl diye bir şey yoktur; amma tenezzül edelim ve soralım; bu kadar güçlü mesnedi olan bir peşin kabûl mü daha ilmî olmaya münâsib düşmektedir, şeytânî vesveselerden başka hiçbir dayanağı olmayan peşin inkâr mı? O meftûnu olunan garb ilim disiplininin hangi yerinde bir ilmî hususta -İslâmî mes’elelerin dışında- geçmiş müktesebâtın hiçbir şekilde kaale alınmaması vardır? Ne bu yobazlık Allah aşkına?!....
Evet doğrusu, İslâm düşmanı müsteşriklerin oltalarındaki zavallı yemler olan ‘şimdiki şahsiyet müflîsi bir neslin zuhûrundan evvel’ mütevâtir haberlerin sıhhatini hiçbir akıllı Mü’min tartışmamıştır. Yarasa meşrebolmayan hiçbir Mü’min, icmâ'a ve bu arada İslâmî eserlerin istisnâsız tamamına dayanan i’timâd’ısarsıcı bir gevezelik yapmamıştır.
Tamam, bir takım haberlerin mütevâtir olup olmaması, bazı husûslarda icmâbulunup bulunmaması, bir mes’elenin İslâmî eserlerin istisnâsız tamamına dayanıp dayanmadığı münâkaşa mevzuu olmuştur ve olabilir; lâkin bunların sübût buldukları teslîm edildikten sonra kuvvetli veya sâbit olup olmadığının tartışılabileceği hezeyânı aklı başında hiçbir kimsede görülmemiştir. Kabûl, bunların bazıları bazılarından daha kuvvetli olabilir; ancak asılsız veya kuvvetsiz asla olamazlar.
Muhâtablarına şahsiyet müflisi veya yarasa meşrebyakıştırması yapan bir beyefendiye şu sözlerinin aynen iâde edilmesi çok ayıb olur; öyle değil mi, ey çelebiler topluluğu?!..
[Akademik Hurâfe]: Hâlbuki, bilimsel zihniyet, önce bu iki suçun ve cezasının ne kadar İslami olduğunun sorgulanmasını gerektirir.
Cevâb:
Bir: İslâm’ı kökünden inkâr eden kimselerin bu inkâr temeline oturttukları epistemoloji ve ‘metodoloji’leri ne nisbette insâflı ve objektif olabilecektir?!... Üstelik yapılan, sıradan bir sorgulama olmanın ötesinde yargısız infâz olursa, iş hepten içinden çıkılmaz hâl alacağı âşikâr değil midir?.
İki: İslam'a Yamanan Sanal Şiddet: Recm ve İrtidad Meselesi şeklindeki yakıştırmalar ciddiyetsizlik, edebsizlik ve terbiyesizlik damlayan, hatta peşin de olsa yargısı bulunmayan cânîce ve canavarca bir infâz değil midir? Elbette öyledir. Bu yüzdendir ki, biz de başlığımızı ona göre koymaya mecbûr kaldık. Bütün bir Ümmetin bin dört yüz küsur senelik ilmine ve icmâ'ına dayanan tatbîkatının sanallıkla vasfedilmesi ucu bucağı olmayan bir edebsizlik ve terbiyesizlik değil de nedir?
Üç: Kimileri de buna, yani som İslâmî cezâlara ‘vahşet diyebilecek kadar alçaklaşabilirken içlerindeki değişik bir tondaki küfrü kusmakta hiçbir beis görmemektedirler. Esâsen bu tavır, kompleks sınırlarını da aşmaktadır. Hırsızın elinin kesilmesi cezâsının karşısında yırtınan hırsızları geçmişte ve günümüzde çok gördük ise de, bunları yeni gördük. Nâmus celladları olan nâmussuzların bu denli müdâfaa edilmesi insanın aklına birçok şübhe ve suâlleri getiriyorsa da bu zannların İslâm nezdinde hukukî bir ağırlığı olmadığından bir şey diyemiyoruz.. Şu noktada dört âdil şâhidin şehâdetine dayanan kesin bir bilgimiz yok. Mezheb imâmlarının hepsi, muhaddisler, müfessirler ve fakıhlerin tamamı ve bütün bir Ümmet, İslâm’a sanal bir vahşet yamamış(!) da şimdiki kimlerin memuru olduğu açık olanlar bu ayıbı ve karayı İslâm’ın yüzünden silmeye çalışıyorlarmış(!)
Dört: Bunlara göre kimileri de ‘vahşî… Daha açığı Ebû Hanîfe’ler, Mâlik’ler, Şafiî’ler, Ahmed’ler, Buhârî’ler, Müslim’ler, hâsılı Ümmetin âlimlerinin tamâmı vahşî… Ama şu karayı onlara çalanlar medenî… Öyle mi?... Sizi gidi makam mevki, gelecek hesabları, okunma kaygusu, beklenti zebûnu sahtekâr Ehl-i Sünnet(!) âlim ve fâdıl çelebiler sizi!.. Siz susun bakalım… Şunlar saçmalamalarını, epistemolojik ve ‘metodolojik(!) esâsa dayandırarak İslâm’ın tartışma kaldırmayacak kadar kesin olan hükmü ve Ümmetin Mütevâtir Ameli olduğu inkâr edilemez bir esâsı sanal/hayalî veya ‘vahşet olarak ilan edebilmektedirler?.. Siz ise efendiliğiniz(!) sebebiyle susuyorsunuz!... Siz, efendilik postuna bürünmüş mıymıntı, pısırık, ecvef ve kof zavallılar!... Susun bakalım!…
[Akademik Hurâfe]: Ne var ki, recm ve irtidadın İslam ceza hukukunun bir parçası olduğuna dair bu 'sarsılmaz inanç', yaklaşık 14 asır boyunca kendisini sorgulamayı nedense aklına getirememiştir.
Cevâb: Bu kesinlik ifâdesiyle vasfedilen inanç hiç şübhe yoktur ki, İslâm müctehidlerine âid olup mes’elede bir icmâ'ın bulunduğunun i'tirâfından başka bir şey değildir. Üstelik yaklaşık değil, -Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem devri de dâhil- on dört asır geçti bile… Ancak siz ve peşinden gittiğiniz İslâm düşmanı Oryantalistler ve diğer uşakları türediniz ve varsınız ya, yeter de artar bile; öyle değil mi?...
[Akademik Hurâfe]: Bu kesin inanç, kendinden o kadar emindir ki, daha önce gördüğümüz üzere recm ve irtidadın Kur'an ve Sünnet'le sabit birer suç olduğunu kesin bir dille ifade etmekte tereddüt etmemektedir. O kadar ki, bu suçların mahiyeti, türleri, şartları, cezaların tatbiki vb. konular üzerinde uzun uzun durulmakta, detaylar bile ihmal edilmemektedir.[4]
Cevâb: Doğru… Çünki onlar, Tâğûta değil de Allah’a ve O’nun mutlaka îmân ve itaat edilmesini kesin emrettiği Resûlü’ne îman eden kimselerdirler. Bu sebeble, sübût bulduktan sonra Sünnet ve İcmâ’ onları bağlar…
[Akademik Hurâfe]:Peki, 14 asır boyunca hemen hemen bütün İslam ulemasının, özellikle de fukahânın İslam'da varlığından en küçük bir şüphe dahi duymadıkları recm ve irtidad cezalarının dayanakları nedir?
Cevâb: Hemen hemen değil, istisnâsız tamamının… Bütün bir Ümmet’in âlimlerinin tamâmının elbette inkârı imkânsız bir nice dayanakları varsa da görmek içün göz gerek; körler neylesin?!.. Anlamak içün kalb gerek; ehl-i küfür tarafından yürekleri erâcif ile doldurulan zavallılar neyi nasıl anlasın?
[Akademik Hurâfe]: Hemen belirtelim ki, eski-yeni, konuyla ilgili eserlerin çoğu recm ve irtidad suçlarının ve bunlar için öngörülen cezaların dayanaklarının Kur'an ve Sünnet olduğunda müttefiktirler.
Cevâb: Konuyla ilgili eserlerin ‘yeni’ olanlarını bir tarafa bırakırsak çoğu değil ‘tamâm’ı… Bunda sözbirliği içindedirler; lütfen kandırmaca ve saptırmaca yoluna girilmesin.