Beyaz Tv kurulduğu günden beri; Kadir Mısıroğlu, Cevat Akşit Hoca Efendi, Cübbeli Ahmed Hoca Efendi ve Necmettin Nursaçan hoca efendi gibi, İslamî camianın saygı duyduğu ve bu camianın gündemini belirleyen şahsiyetleri misafir etmek suretiyle kamuoyu nezdinde belli bir itibar kazandı. Millî ve manevî değerleri muhafaza izlenimi vererek, medya dünyasında yer edinmenin son derece zor olduğu kurtlar sofrasında böylelikle bir yer edinmeyi başarabilen televizyon kanalının çizgisi yavaş yavaş değişmeye başladı.
Çizgisi değişen bir medya kuruluşunun bu değişimde sırtını dayayacağı şahıslar da elbette zamanla, akademik kariyeri ilerledikçe, mevki ve makam açısından yükseldikçe kendisi de değişen, derinlerde gizlediği hamasetini fırsatını bulduğu anda zerk eden şahıslar olacaktı.
Nitekim Beyaz Tv olarak çıktığınız bu değişim ve dönüşüm yolunda doğru tercihlerde bulundunuz ve Prof. Dr. Mehmet Okuyan gibi birine yöneldiniz. Seyirci kitlenizi daha çok millî ve manevî değerlerine bağlı kesim oluşturduğundan, Mehmet Okuyan’ı daimî konuk olarak aldığınız programınıza karşı haliyle birtakım tepkiler söz konusu oldu. Ramazân-ı Şerîfin ilk akşamından itibaren yoğunlaşarak süren tepkilerin hiçbirine aldırış etmediniz. İlkeli (!) yayıncılık anlayışınızdan mıdır bilinmez, sadakatinizden hiç taviz vermediniz.
İşin Aslı mı yoksa Faslı mı?
Prof. Dr. Mehmet Okuyan’la yollarınız kesişip de birlikte yolculuğa çıkışınız, geçtiğimiz senelere tekabül ediyor. 2015 senesi Ramazân ayında da Mehmet Okuyan‘la iftar programı düzenlediniz. Birlikteliğiniz ilerleyen dönemde, Cuma akşamları haftada bir gün olmak üzere başka bir yayınla devam etti. Programa daimî konuk olarak aldığınız Okuyan’ın görüşleri sebebiyle insanların, Allah (Celle Celâluhû), Peygamber ve âhiret inancının ifsâdına kapı araladınız. ‘İşin Aslı’ başlıklı programınızla sebep olduğunuz bu ifsâd teşebbüsünü haftada birle de kalmayıp, Ramazân ayında halkın ekran başında en çok bulunduğu iftar öncesi kuşağa haftada her gün yayımlanmak üzere planladığınız daha feci bir program serisine taşıdınız.
Bu programın ve benzer programlarınızın işin aslını mı yoksa faslını mı ifade ettiğini zamanla hep birlikte göreceğiz. Popülaritesi sebebiyle benimsediğiniz bu şahısların durumu, suyun üzerindeki köpük misalidir. Kısa bir süreliğine hâkim bir görüntü verseler de, tıpkı köpüğün dağıldığı gibi, kısa süre içerisinde dağılıp gitmeleri ve itibarsızlaşarak yok olmaları kaçınılmaz sonları olacaktır. İşin aslı sizin yaptığınız ise, hakikati o hazin sondur.
Onlarla Beraber Sizler de İtibarsızlaşırsınız
Beyaz Tv kanalına özel olarak yaptığımız bu ikaz esasında üzerinde durduğumuz hassasiyetten uzak bütün televizyon kanallarına şamil bir ikazdır. Sünnet düşmanlığı yapan hiç kimse abat olmadı. Bu yolda yıllarca yürümüş olan Yaşar Nuri Öztürk, Ercüment Özkan gibi insanların bir değeri kalmadı; itibarsızlaşmadan ölmediler. Bir geçiş mevsimine denk geldiklerinden bir dönem prim yapar gibi göründülerse de, akıbetleri o mevsimde pohpohlandıkları gibi olmadı.
Bugün aynı akımın başını çekenlerden biri olan Mustafa İslamoğlu’nun içerisinde bulunduğu durum da onlardan farklı değildir. O da Hazreti Âdem (Aleyhisselâm) üzerinden insanın yaratılışı konusunda yaptığı, önceki görüşlerine taban tabana zıt bir tavır değişiminin, sert bir manevranın ardından iyice itibarsızlaştı. Artık fikirleri dikkate alınan biri olmak bir yana, ancak kendisi ve iddiaları espri ve caps malzemesi edinilen biri hâline geldi.
Popülaritesinden yararlanmaya çalıştığınız şahıs da sizinle yükselmeye çalışıyor. Karşılıklı olarak samimiyetsizce ve yalnızca birbirinizin omuzlarına basarak yükselme maksadınız, her iki tarafın da sonunu hazırlayan bir birlikteliktir belki de.
2015 senesinde düzenlemiş olduğunuz programa kamuoyundan yoğun bir tepki söz konusu olmamışken bu sene böyle bir durumun gelişmiş olması da Mehmet Okuyan’ın hızla itibarsızlaştığının önemli bir göstergesidir. Bu gösterge, sizin de kurumsal itibarınız için de önemli olmalıdır.
İmâm-ı Âzam’a Göre Kabir Azabını İnkâr Eden Dinden Çıkar
Mehmet Okuyan’ı yalnızca bir profesör olarak değil, bir de vakıaya bakarak değerlendirmelisiniz.
Görüşlerini her fırsatta İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh) Hazretleriyle refere etmeye çalışır; fakat kendisinin, inkâr için kiremit büyüklüğünde kitap yazdığı kabir azabını inkâr edenin durumu hakkında İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (Rahimehullâh) ‘kâfirdir’ der ve ekler; ‘konuya delâlet eden âyet-i kerîmeleri inkâr etmeyip te’vilini inkâr ettiğini söylese de kâfirdir’.
Bir papaza, Ehl-i Sünnet’in i‘tikâd umdelerinden biri olan Nüzûl-i İsa (Aleyhisselâm) konusunda: ‘Sen, Hazreti İsa(Aleyhiselâm)ın ölmediğine ve geri geleceğine dair Kur’ân’dan bir âyet göster ben Hristiyan olacağım’ diyebilecek kadar pervasız biridir Mehmet Okuyan.
Abdestsiz bir şekilde imamlığa geçtiğini hatırladığı hâlde işi dalgaya alabilecek kadar ciddiyet ve hassasiyetten uzak biridir Mehmet Okuyan.
Nassların açık delâletine rağmen şefaati inkâr edebilecek kadar cüretli, indirilmiş-uydurulmuş din ayrımı yaparak ümmetin âlimlerini ve birikimini tahkir edebilecek kadar gözünü karartmış biridir Mehmet Okuyan.
Onun inkârcı tavrı bunlarla da sınırlı değildir. Mucizelerin varlığı ve kaderi inkâr ettiği gibi, Hazreti İbrahim ve İsmail(Aleyhimasselâm) kıssasını tahrif etmekten, Arapçanın en zayıf kaidelerine tutunmak suretiyle Hazreti Meryem (Aleyhesselâm)hakkında basitçe yorumlarda bulunmaktan da çekinmeyen biridir Mehmet Okuyan.
Televizyon kanalları bu tür hoca ve akademisyenler için acaba yeni bir FETÖ tecrübesi, siyasî bir ayrışma mı beklemektedir? Devlet içinde paralel yapılar oluşturuluncaya ve üzerimize mermiler yağıncaya kadar beklemek zorunda mıyız? Gençlerimizin ve insanımızın inancından değerlerine her şeyin sarsılması için çalışanlara verdiğimiz fırsatları geri almak için tecrübe etmemiz gereken şey nedir? Aykırı görüşlerine rağmen baş tacı ettiğiniz, düzenlediği merasim, program ve organizasyonları canlı olarak yayımladığınız FETÖ tecrübesinden hiç ama hiç ders çıkarmamışa benziyorsunuz. Aynı delikten ikinci kez hatta çok kez ısırılma konusunda pek iştahlı görünüyorsunuz.
Ehl-i Bid‘atten Sakındırma Farizasını Yerine Getiriyoruz
Bizim hedefimiz asla kurumlar veya şahıslar değil; fikirler ve halkın inanç ve tasavvur dünyasını tahrip eden müfsid tavırlar, bozucu ve yıkıcı faaliyetlerdir. Biz her şeyden evvel bir mü’min olarak boynumuzda bulunan ehl-i bid‘atten sakındırma farîzasını yerine getirmeye çalışıyoruz. Bizim yaptığımız koğuculuk ya da gıybet de değildir. Zira bid‘at sahiplerinin yaptıklarını ve ifsâda sebep olan hareketlerini gündeme getirmek, koğuculuk ve gıybet sayılmamıştır. İbnü Receb el-Hanbelî (Rahimehullâh)ın: “Bid‘at ve sapıklık ehli ile âlimlere benzedikleri halde âlim olmayanların cehaletlerini açıklamak ve onlara uyulmasından sakındırmak maksadıyla kusurlarını açıklamak caizdir” beyanı veçhile yaptığımız, inancımızın bize yüklediği bir mükellefiyeti yerine getirmekten başka bir şey değildir.
Dinî Alanda Bâtıl Programlar Düzenlemenin Ağır Vebalini Üstlenmeyin
İnanç alanına ait günahların sebep olacağı vahamet, amelî günahlarla mukayese edilmeyecek derecede ağırdır. Sizler bu gibi şahıslara program yaptırarak sıradan programların sebep olduğu tahribattan, insanları ortak ettiğiniz amelî günahlardan çok daha fazlasına sebep oluyorsunuz. Yoksa biz sizin tıpkı sol menşeli kanallar gibi, modern bakış açısıyla İslâm’ın değerlerine karşı yaptığınız haberlerin de farkındayız.
Fudayl İbnü İyâd (Rahimehullâh): “Bid‘at sahibiyle oturana hikmet verilmez. Onlarla benim aramda demirden bir sur olmasını isterdim”, derken İmam Ahmed İbnü Hanbel (Rahimehullâh) bid‘at ehliyle ünsiyet kurmaktan sakındırmıştır. Muhammed İbnü Sirin (Rahimehullâh) bid‘at sahibinden bir kelime işittiğinde kulaklarını tıkamış, yine Ahmed İbnü Hanbel (Rahimehullâh) onlara herhangi bir konuda danışmaktan men etmiştir.
Aynı yayın politikanızı sürdürdüğünüz müddetçe bu vebali yüklenmek sebebiyle hazin bir akıbete sürüklenebilir, -eğer bir nebze olsun varsa- manevî varlığınızı ve dahi malî varlığınızın yanı sıra siyasî itibarınız da dâhil her şeyinizi kaybedebilirsiniz.
Çizginize Dönerek Yayınlarınızda Dinî ve Millî Değerlerimize Uygunluğu Gözetin
Her ne kadar ahlaki açıdan sorunlu olan birçok programlarınız söz konusuysa ve ‘İşin Aslı’ adlı dinî formata büründürmüş olduğunuz programınızda tesettüre riayet etmeyen bir hanım sunucu tercih etmişseniz de, lâik-demokratik sisteme entegre ve bağlı bulunduğunuz RTÜK karar ve denetlemelerine uygun şekilde yayınlarınıza devam etme hakkına sahipsiniz. Dinî alana ait programlar yaptığınızda ise bunun sonuçlarının laik-demokratik hukuk sisteminin kanunları veya RTÜK kararlarının yaptırımlarıyla eşdeğer olmayacağını bilmelisiniz. Bu sebeple, konu ve konuklarınızı dinî ve millî değerlerimize uygunluğu gözeterek belirleme gibi bir sorumluluğunuz var. Tercih hakkınızı, ya değerlere bağlılıktan yana kullanarak kendinizi düzelteceksiniz ya da adeta bir televizyon kanalı çöplüğüne dönüşmüş olan memleketimizin, mazide kalmış televizyon kuruluşlarından biri hâline geleceksiniz.
Bu noktada tercih, siz Beyaz Tv yöneticilerine aittir.