PROF. ŞABAN ALİ DÜZGÜN'ÜN ÖRNEK GÖSTERDİĞİ M. MUHAMMED TAHA


Açıklama: MAHMUT MUHAMMED TAHA VE SOL SOSYALİST İSLAM OKUMASI
Kategori: M. MUHAMMED TAHA
Eklenme Tarihi: 30 Temmuz 2017
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 19:50
Site: Reddiyeler.com - Ehli sünnet itikadı üzerine site
URL: http://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=595



Prof. Şaban Ali Düzgün'ün örnek dini lider gösterdiği, tarihselliğin babalarından, Mahmut Muhammed Taha'nın akıl almaz sapıklığı:


"İslam'ın Mekke dönemi asıl ve sabit dindir; Medine dönemi geçersizdir, Mekke dönemi Medine dönemini  neshetmiştir, tüm dini hükümler tarihseldir, tesettür dahil bütün hükümler yeniden yorumlanmalıdır."


Mahmut Muhammed Taha kimdir tanıyalım:

 Mahmut Muhammed Taha, son zamanlarda gündeme gelen “sol/sosyalist İslam “tartışmalarına katkı yapan, tarihselci görüşleriyle öne çıkan, buna karşı ülkemizde fazla ilgi görmemiş, “İslam’ın İkinci Mesajı” adlı eserin müellifi Sudanlı düşünür, siyasetçi ve eylem adamıdır.

            Mahmut Muhammed Taha üzerine yapılan ilk ciddi çalışma, Abdülaziz Kıranşal’ın kaleme aldığı, “İslami Solun Müfessiri/Mahmut Muhammed Taha ve İslamın İkinci Mesajı” adlı değerli incelemesidir. Kitap hem Muhammed Taha’nın hayat hikâyesini, hem bilimsel ve siyasal çalışmalarını hem de İslami sol tartışmalarına katkı yapan “İslamın İkinci Mesajı” adlı eserini incelemektedir.

            Mahmut Muhammed Taha’nın siyasi, eylemci ve düşünür yönü iç içe girmiştir. Taha, bir taraftan Sudan’ın geleceği için siyasal çalışmalar yapan bir siyaset adamı, diğer taraftan İslam’ın yeni bir tarihsel okumasını yapan bir düşünce adamıdır.

            Mahmut Muhammed Taha, düşünce biçimi olarak tarihselci geleneği temsil etmektedir. Bu anlamda görüşleri Garaudy ve Fazlurrahman’la örtüşmektedir. Mahmut Muhammed Taha’yı doğru anlamak ve analiz edebilmek için kuşkusuz tarihselci geleneğin bu iki önemli ismiyle beraber değerlendirmek gerekir. Bu anlamda Onun yazdığı “İslamın İkinci Mesajı”nın yanında, Garaudy’nin “Entegrizm” ve “Yaşayan İslam” , Fazlurrahman’ın “İslam” adlı eserlerini okumak ve birlikte değerlendirmek gerekir.

            Mahmut Muhammed Taha, İslam’ın gerileme süreci sonucunda sömürgeleştirildiği, kendi içinde sorun yaşadığı, Bat karşısında üstünlüğünü kaybettiği bir tarihsel dönem içinden seslenmektedir. Bu dönem, Batı tarafından yenilen, sömürülen İslam dünyasının derin bir travma yaşadığı dönemdir. İşte Mahmut Muhammed Taha’nın da içinde bulunduğu İslam’ın yeniden yorumlanması çabaları bu dönemim ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.

            Bu çabaların bir dalı da başını Fazlurrahman’ın çektiği tarihselcilik akımıdır. Ona göre modern zamanlarda İslam kalarak çağdaşlaşmanın imkânlarını aramak gerekir. Kuşkusuz Fazlurrahman İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an’ı bir hukuk kitabı olarak değil, ahlak normları içeren ve insanlara yol gösteren bir rehber olarak görmektedir. Kur’an insanlara genel olarak ahlaki ilkeler etrafında bir hayat sürmelerini ister. Kur’an’ın içerdiği hukuksal normlar bir tarihsel döneme ait uygulamaları göstermektedir.

            Fazlurrahman’ın tefsir anlayışı iki aşamalı bir yönteme işaret eder: Anlama ve uygulama ya da yorumlama süreci. Anlama, her ayeti kendi tarihselliği içinde kavramak ve anlama çabasına girişmektir. Uygulama ise ayetin iniş zamanından günümüze gelinerek günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yorumlamaktır. Kuşkusuz bu yöntem literal okuma yöntemine bir alternatif modeldir.

            Fazlurrahman’ın bu yöntemi, sonradan Müslüman olan Fransız komünist partisinin önde gelen isimlerinden Garaudy’yi de derinden etkilemiştir.

            Müslümanların gerileme döneminde neden sol/sosyalist akımlara mesafeli kalıp, sağ/muhafazakârlık içinde yer aldığı incelenmesi gereken bir konudur. 18 ve 19. Yüz yıllarda yaşanan gerileme sürecinde, sol/sosyalist akımların ateist ve materyalist kökenleri dolayısıyla Müslüman camia ana gövde olarak muhafazakâr sağcılığın içinde kalmıştır. “Diğer bir deyişle anılan tarihlerde İslam toplumları modernite olgusu karşısında siyasal pozisyon olarak tüm gövde ve akımları ile sağda yer aldılar. Bu sağcı tavır hemen bütün İslam toplumlarında sol, sosyalizm ve komünizm kavramlarının ateizm veya tanrıtanımazlıkla eş anlamlı olarak algılanmasına bağlanabilir. “(Abdülaziz Kıranşal, s: 20)

            Mahmut Muhammed Taha’ya göre İslam’ın iki mesajı vardır

1-İslam’ın birinci mesajı Medine dönemine aittir.

2-İslam’ın ikinci mesajı ise Mekke dönemine aittir.

“Taha, Kur’an’ın Mekke dönemini İslam’ın ‘İkinci “ Mesajı, Medine dönemini de İslam’ın ‘Birinci’ Mesajı olarak adlandırır. Mekke döneminde zorlamalardan ziyade ikna ayetleri hâkimdir. Mekke döneminin mesajı ‘iman’dır. Ancak insanların henüz bu mesajı kâmil şekilde anlayabileceği olgunluğa erişememiş olması nedeniyle mesaj nitelik değiştirmiştir. Taha’ya göre, ‘Mekki ayetler asli bir emri ifade ederken, Medeni ayetler tali/fer’i emri bildirir. Asli emrin (tam) yerine getirilemeyeceği anlaşılınca bunun yerine geçici bir hüküm ika edilmiştir. Asli ve nihai emir, onu yerine getirmeye yönelik koşullar ya da bireysel ve toplumsal kapasiteler yeterince olgunlaştığında yeniden geçerli olacaktır’der.(Abdülaziz Kıranşal,s: 55)

İşte Taha, Medeni ya da hukuk yaptırımı içeren ayetlerin tarihselliğini bu açıklama üzerine oturtmaktadır.

            Taha’ya göre iman ile İslam ve mümin ile Müslüman aynı manaya gelmemektedir. İslam ile Müslüman kavramları İslam’ın idealini, iman ve mümin ise İslam’ın belli bir zaman dilimindeki tarihsel durumuna işaret etmektedir.

            Taha’ya göre İslam’ın birinci mesajı şeriat ve hukuksal düzenlemelere; İkinci mesaj ise sabit, değişmez prensiplere, dahası dinin değişmez evrensel ilkelerine karşılık gelir. Buradan çıkacak sonuç ise “sabit din, dinamik şeriat” ilkesidir. Taha’ya göre din asıldır, özdür, değişmez evrensel ilkelerdir, şeriat ise dinin özü değil bir cüzüdür. Dolayısıyla din sabit şeriat değişkendir. Taha’ya göre mirası adil bir şekilde paylaşmak dinin evrensel ve değişmez ilkesidir, ama hangi oranlarda bunun yapılacağı şeriattır. Mirasın hangi oranlarda paylaşılacağı tarihsel bir uygulamadır ve dinin evrensel ilkesi olan adil paylaşım çerçevesinde zamanın koşullarına yeniden düzenlenebilir

            Taha’nın dinin özünün ahlaki ilkeler olduğu anlayışını, diğer tarihselci düşünürler olan  Garaudy ve Fazlurrahman’da da bulabiliriz. Öyle görülüyor ki, bütün tarihselciler hukuk kuralları ile ilgili ayetleri tarihselci bir bakış açısıyla ele alıp değerlendirmişlerdir.

            Hiç kuşkusuz Mahmut Muhammed Taha’nın çalışmalarını 18 ve 19. Yüzyıllarda başlayan İslam’ın ihya faaliyetleri arasında görmek gerekir. Bu anlamda onun çabası Afgani, Abduh ve Reşid Rıza, Garaudy ve Fazlurrahman  ile paralellik gösterir. Muhammed Abduh ve Reşid Rıza çizgisi İslami yenileşmeye giden yolun aklı etkin kullanarak Kur’an’ı çağa uygun yorumlamak ilkesine dayanıyordu. Bu çalışmalara göre vahyin amacı insanları mutluluğa ulaştırmaktır. Taha’ya göre Müslümanlarda bulunması gereken ahlaki öz, yaşayan Müslümanlarda bulunmamaktadır. “Müslümanlarda namaz, oruç hac var fakat ahlak yok; Allah’a iman var, yakin ve ikan yok; ahret inancı var; ahret gerçekten varmışçasına yaşamak yok ya da ahirete inanmak ve fakat ahret yokmuş gibi yaşamak var”(Abdülaziz Kranşal, İslami Solun Müfessiri).

Bu durumda yapılması gereken İslami asli mesajına uygun olarak yeniden inşa etmektir.

            Mahmut Muhammed Taha’ya göre Kur’an’ın anlaşılması metnin literal anlaşılması değil, hakikatin, evrensel ve değişmez özün anlaşılmasıdır. Kuşkusuz bu anlama faaliyeti dilde veya lafızda değil, kalpte gerçekleşecektir. Bilinmesi gereken ilim hal ve hakikattir ilmidir. Dinin özü de değişmez evrensel ahlaki hakikatlerdir. Bu noktada hakikat ile Şeriati karıştırmamak gerekir. Çünkü şeriat yol hakikat haldir. Taha’nın bu sistemleştirmesinde tasavvuf epistemolojisin etkisini hissetmemek imkânsızdır. Nitekim o, İslam’ı doğru anlıyorlar dediği tasavvuf ekolümden Hallaç ve Arabi’den geniş ölçüde etkilenmiştir.

            Taha’ya göre Peygamberin risalet, nübüvvet ve velayet gibi üç makamı vardır; Nübüvvetin risalet tarafı halka velayet tarafı Allah’a bakar. Şeriat-tarikat-hakikat, Muhammediye –Ahmediye, nübüvvet –velayet ile Nuru Muhammedi ile ilgili görüşleri büyük ölçüde tasavvuf geleneğinden beslenir. Çünkü ona göre ilahi kelamın gerçek manasını anlayanlar, dünyevileşmeye tepki olarak doğan tasavvuf ehlidir. Hz. Ali taraftarları Emeviler’e yenildikten sonra Peygamberin Hıra mağarasındakine benzere bir arınma sürecinden geçtiler. Öyle görülüyor ki, Taha, kendisinin yürüttüğü siyasal mücadele ile Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen mücadele arasında benzerlik kurmaktadır.

            Taha’ya göre İslam’da özgürlük esastır. Bu anlamda onun Latin Amerika’da ortaya çıkan Marksizm-Katolisizm sentezinden ortaya çıka “özgürlük teolojisi”nden oldukça etkilendiği iddia edilebilir. Çünkü özgürlük teolojisi resmi kilisenin öğretisinin aksine bir özgürlük teolojisi kurmayı amaçlıyordu.

            Taha’nın açmazlarından biri hem özgürlüğü temel alıp hem de aynı anda kader tartışmasında özgür iradeyi savunan rey ekolüne ve mutezileyi “kendi akıllarının vehimlerine inandıkları” dolayısıyla suçlamasıdır. Bir diğer açmaz da hakikati yakalamakla tanımladığı sufilerin özgürlük karşıtı bir noktada kaderciliği savunmasıdır.

            Taha’ya göre Kur’an Allah’ın zatıdır, dilin dar kalıplarına sıkıştırılarak anlaşılamaz. Kur’an Allah’ın kelamıdır ve insan bilgisinin kuşatamayacağı bir niteliğe sahiptir.

            Kur’an dil düzeyinde kalınarak asla anlaşılamaz. Dil vahyin formudur ve asıl mesaj dilin ötesindedir. Bu anlamda Taha’nın Kur’an anlayışının, Kur’an’ın bâtıni yorumunu yapan tasavvufla örtüşen bir karaktere sahiptir.

            Kur’an’ı gerçek manada anlamak nebevi ahlakla ahlaklanmakla mümkündür. Çünkü mesajın özü batını ahlaki karakter taşır. Kur’an’ın Arapça formundan çok kalbe inen bir hitap olarak bakmak gerekir. Kur’an’ı anlamak için literal metin okumasının ve lafzın arkasındaki manaya, öze yoğunlaşmak gerekir.

            Mahmut Muhammed Taha’ya göre Kur’an’ın tamamı zahiri ve bâtıni iki boyut içerir. Zahir Kur’an’ın görünen, anlamı açık ve yüzeyseldir. Batın ise görünenin arkasındaki hakikatlerle ilgilidir. Kur’an’ın zahiri anlamıyla gerçek anlamı arasında benzerlik yoktur. Açık olan ve hukuksal hüküm bildiren emirler belli bir zaman coğrafya ile sınırlı tarihsel emirlerdir. Gerçekte Kur’an’ı anlamanın sonu yoktur. Kur’an’daki her cümlenin her kelimenin zahir ve batın anlamı vardır. Bâtıni anlam, Mekki ayetlere karşılık gelir ve Kur’an’ın ikinci mesajı ile örtüşür. Zahiri anlam katmanı ise medenidir ve Kur’an’ın birinci mesajına karşılık gelir. Birinci mesaj tarihsel, ikinci mesaj evrenseldir.

            Mahmut Muhammed Taha’ya göre Kuranın yapısı piramitsel bir özellik içerir.  Tabandaki anlam ile tepedeki anlam aynı düzeyde değildir. Tabandaki anlam basit ve yalındır, tepeye doğru çıkıldıkça anlam derinleşir. Bu iki anlam düzeyi arasında fark, iyi (hasen) ile en iyi (ahsen) arasındaki fark gibidir. Kur’an’daki harflerin üç mertebesi vardır: yazı, şekil ve tefekkür. Huruf-i mukatta’a tefekkürle ilgilidir. Öyle görülüyor ki, Taha’nın sayılar üzerindeki analizleri Bâtıni-pisagor ve hurifi geleneği hatırlatmaktadır. Ayrıca o klasik nesh anlayışını tersine çevirmiştir. Klasik anlayışa göre sonra gelen öncekini nesh eder; oysa Taha’nın anlayışında önce gelen sonra geleni nesh etmiştir. Mekki ayetler asli ve evrensel, ahlaki ilkeleri temsil ettiği için asıldır ve Medeni ayetleri bu özelliğinden dolayı nesh etmiştir. Fer aslı nesh edemez; Mekki ayetler asıl, Medeni ayetler ferdir. Bundan dolayı Medeni ayetlerin Mekki ayetleri nesh etmesi mümkün değildir. Taha’ya göre Kur’an’ın hukukla ilgili birinci mesajı (Medine), asli olan ikinci mesajı Mekke’de inmiştir. Bu yüzden Medine dönemindeki mesajın bütün dönemler için geçerliliği yoktur ve doğası gereği tarihseldir. Taha’ya göre evrensel olmayan hükümler cihat, kölelik-cariyelik, tesettür ve haremlik-selamlık, kadın-erkek eşitsizliği, çok eşlilik ve boşanma gibi hükümlerdir. Bu hükümler Kur’an’ın asli hükümleri doğrultusunda yeniden yorumlanmalıdır. Taha’ya göre asli olan özgürlüktür; bu yüzden kölelik ve cariyelik; asli olan takva elbisesi olduğu için örtünme, asli olan tek eşle evlilik olduğu için çok eşle evlilik yeniden yorumlanmalıdır.

            Taha’ya göre Kur’an’ın asli mesajları zaman ve mekân dışı, tarih üstü değişmez mesajlardır. Bu yüzden Kur’anın nihai hedefleri şunlardır:

1-İktisadi eşitlik ve zenginliğin bölüşümü olan sosyalizm.

2-Siyasi eşitlik ve demokrasi.

3- İçtimai eşitlik.

Mahmut Muhammed Taha’ya göre “Ey Peygamber sana neyi infak edeceklerini soruyorlar De ki, ihtiyacınızdan fazlasını”(Bakara/219) ayeti iktisadi eşitliğe ve sosyalizme; “(Ey Peygamber) sen öğüt ver; çünkü sen ancak öğüt vermekle mükellefsin. Yoksa onları zorla yola getirecek durumda değilsin”(Ğaşiye/21-22) ayeti demokrasiye;  “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık, birbirinizle tanışmanız, yardımlaşmanız için milletler ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, en erdemli olanınızdır”(Hucurat/13) ayeti içtimai eşitliğe vurgu yapmaktadır.

Mahmut Muhammed Taha’nın düşüncelerinin kısa özeti:

1-Mahmut Muhammed Taha, İslam dünyasının çöküş içinde olduğu, yaşadığı Sudan’ın siyasal çalkantı içinde bulunduğu, ülkesini yaşadığı olumsuz durum içinden çıkarmak için siyasal faaliyetlerde bulunduğu bir döneden bize seslenmektedir. Taha, İslam dünyasında ortaya çıkan sağ-muhafazakâr eğilime karşı sosyalizmi-demokrasiyi-insan haklarını temel alan bir yaklaşımı savunmaktadır.

2- Taha’nın en önemli eseri “İslamın İkinci Mesajı”dır.

3- Kur’an Allah’ın ahlakiliğinin ifadesidir, tamamlanmış bir retorik değildir ve sonsuza kadar yorumlanmaya devam edecektir. Müslümanlık Allah’a doğru sürekli ve sonsuz bir yürüyüşün adıdır.

4- Kur’an’ın tamamı zahir ve batın anlamında ikili bir yapıya sahiptir ve asıl olan öz batındır.

5-Mekki ve Medeni dönem bağlamında ortaya çıkan din ile şeriat ayırımını savunur. Din asıl, evrensel, değişmez ilkeler içerir; şeriat ise tarihsel bir yorumdur.

6- Medine döneminde dinin hukuksal(şeriat) boyutunun ortaya çıktığını, bu durumda dinin özü olan Mekke dönemi ihmal edilmiştir. Dolayısıyla fer asıl olanın önüne geçmiştir.

7-İslam’ın tebliği edilmesinde asıl olan öğüt ve iknadır, fer ise cihattır.

8- Muamelat ve ukubatla ilgili hukuksal hükümler henüz olgunlaşmamış ilk Müslümanları eğitmek için gönderilmiştir.

9-Mekke dönemi Müslümanlara ulaşılması gereken asıl hedefi göstermiştir. Bu anlamda İslam’ın ikinci mesajı Mekke dönemindeki evrensel, dinin özünü oluşturan değişmez ilkeleri içerir.

10- Taha, 1950’li yıllarda Latin Amerika’da Marksizm ve Katolik inancının sentezi olarak ortaya çıkan “Özgürlük teolojisi” anlayışının İslami versiyonunu üretmeye çalışır.

11- Taha, tarihselci anlayışın izindedir.( Abdülaziz Kıranşal, İslami Solun Müfessiri, Tezkire yayınları, s: 149-153)

            Eleştiri:

1-İslam’ın ikinci mesajı adlandırması tarihi sürecin dışındadır. Normal olan sonra gelenin daha ileri düzeyde bir söylem içermesidir. Hâlbuki Taha, önce gelenin daha ileri bir hedef belirlediğini savunmaktadır.

2- Nesh anlayışı da bir hayli sorunludur. Normal şartlarda ve aklen sonra gelen hükmün öncekini nesh etmesi gerekir. Oysa Taha’ya göre önce gelen sonra geleni nesh etmiştir.

3- Taha, Mekke döneminde verilen mesaj daha üst düzeydedir. Medine döneminde ise ilk Müslümanlar bu mesajı tam manasıyla yaşamakta ve anlamakta zorlanacağı için mesajın niteliği bir alt katmana indirilmiştir. Oysa basitten karmaşığa doğru bir yöntemin izlenmesi daha akla uygundur.

4-Özgürlük konusunda açık bir çelişkiye düşmüştür. İnsan özgürlüğünün dinin asli özü olduğunu savunan Taha, özgürlüğü reddeden tasavvuf ehlini övmüş bunun karşılığında özgür iradeyi savunan Mutezile ve ehli rey ekolünü eleştirmiştir.

5-Söyleminin temelini tasavvufa dayandırması. Savunduğu düşünceler son derece modernist bir karaktere sahip olmasına karşın, Kur’an’ı en iyi anlayanların tasavvuf ehli olduğunu savunması da açık bir çelişkidir.

6- Taha’nın düşüncelerinin oryantalist saldırılar karşısında apolojik bir karakter taşıdığı da görülmektedir.

            Bütün bu tartışmaların ışığında Mahmut Muhammed Taha, dinin anlaşılması ve yeniden yorumlanması konusunda zihin açıcı ve farklı açıklamalar getirmektedir. Öyle görülüyor ki, Ülkemizde dillendirilen “sol İslam”, “sabit din dinamik şeriat” ve “özgürlükçü teoloji” yaklaşımları geniş ölçüde Mahmut Muhammed Taha’dan etkilenmiştir. Ayrıca ülkemizin önemli düşünürlerinden olan Nurettin Topçu’nun bazı görüşleri ile Mahmut Muhammed Taha’nın görüşleri arasındaki benzerliği görmemek mümkün değildir.


Yusuf Yavuzyılmaz