Ekranda Beş Müfsid; Hedef Ehl-i Sünnet, Malzeme IŞİD


Açıklama: Abdulaziz Bayındır, Mustafa Öztürk, İhsan Eliaçık, Caner Taslaman ve Hasan Onat.
Kategori: ABDULAZİZ BAYINDIR
Eklenme Tarihi: 06 Ocak 2016
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 12:56
Site: Reddiyeler.com - Ehli sünnet itikadı üzerine site
URL: http://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=360


Bikaç gün önce CNN ekranlarında, bir program gerçekleşti. Programın konusu IŞİD ve doğurduğu sosyolojik tehlikeler. Konuklar yayın ekibi tarafından hangi kriterlere göre seçildi bilemiyoruz, ancak seçimin amaca matuf şekilde çok başarılı olduğu bir hakikat.

Abdulaziz Bayındır, Mustafa Öztürk, İhsan Eliaçık, Caner Taslaman ve Hasan Onat. İsimlerini yalın halde yazdığıma bakmayın, Akademik titri “Profesör” olan isimlerden bahsediyoruz İ. Eliaçık bu “takı”dan mahrum ama, inanıyoruz ki, eğer bu ünvanlar saptırma derecesine göre verilecek olsa, İhsan Bey Ordinaryus seviyesinde bir ünvanı rahatlıkla hak ederdi!

İki saate yakın süre boyunca[1] izlemeye katlandık ve gördük ki, meselenin başlığının IŞİD olması beylerin Ehl-i Sünnet ile alıp-veremediklerini bir kenara koymaya yetmiyor. Hadi her biri Ehl-i Sünnet ile problemli diyelim ve fırsat bu fırsat deyip yersiz eleştirilerini anlamlandıralım, ama kendi batıl sloganlarını propaganda etmek için ayrı telden çalmak neyin nesi?

Hasan Onat programın hemen başında meseleye aklı kullanmamak zaviyesinden yaklaşıyor ve IŞİD’e katılıma dair vaziyetin cehalet ile ilişkilendirilemeyeceğini söylüyor. Arada birde problemi yaşadığımız İslam Kültürüne dayatınca, program boyunca konuşulacak meselenin fitili de ateşlenmiş oluyor.

Söz İhsan Eliaçık’ta :

“IŞİD dediğimiz olguyu besleyen kültür, sorgulanmamış eski İslam kültürüdür.” (00:16:30)

Programın ilerleyen dakikalarında, kadim kültürümüze taş atmaya devam edecek olan Eliaçık, IŞID’in elindeki temel kitabın,İbn Teymiyye’nin es-Siyasetu’ş-Şeriyye isimli eseri olduğunu vurguluyor.  El-Hak, doğru olması muhtemeldir. Ehl-i Sünnet’in de epey problem yaşadığı, tenkid ettiği İbn Teymiyye örneğinden hemen sonra, Yedi Hadis İmamının İtiifak Ettiği Hadislerin derlendiği bir kitaptan yaptığı hadisi şerif nakli ile de, Hadis ulemasını zan altında bırakmaktan imtina etmiyor. Diğer konuklardan mal bulmuş mağribî gibi saldırış örneğini seyredebileceğiniz bu sahne çok manidar.

Sonuç olarak bütün konukların “Tek kaynak Kur’an’dır” arızasını dillendireceği programda Hadis-i Şeriflere karşı böyle densiz tavrın zuhur etmesi normal. Ancak “Müslümanların evinde bu kitap olduğu için IŞİD güç kazanıyor” diyenlere, IŞİD’in yanlış yolda olduğunu söyleyenler de o kitaptan besleniyorlar demek hakkına sahip değil miyiz? Gerçekten de, IŞİD’in tehlikesini, onun sapkın bir grup olduğunu, eylemlerinin İslam ile ilişkilendirilemeyeceğini söyleyen, ümmeti uyaran kimseler de hadisi şeriflere istidlal ediyor, onları bu yolla tenkid ediyor değil mi?

Yine Program boyunca ayetler üzerinde de süregelen usulsüz yaklaşım tavrıyla çıkarım yapanlara, ilerleyen dakikalarda “Bu zihniyet kendisine Kur’an ayetlerinden de referans buluyor” diyen Öztürk’ü hatırlatıyoruz. [2] O halde arızanın kaynağını (haşa) Kur’an’da mı arayacağız? Propaganda mecralarında birinci dereceden dayanaklarını Kur’an ayeti olarak göstermelerini nasıl anlamlandıracaksınız?

Eliaçık’ın naklettiği rivayete California Üniversitesinde bir akademisyenin uydurma dediğini nakille eleştiriye omuz atanCaner Taslaman’a da, “Yedi Hadis İmamının ittifakına karşı bunu mu buldun?” diye sormak hakkımızdır.

Söz A. Bayındır’a geçince, Geleneksel yapının yetiştirmiş olduğu inançlı kesimin tamamı (IŞİD’e) gidebilir”  (00:32:00) diyerek, meseleyi kadim İslam anlayışımıza, hatta isim vererek ulemaya kadar götürmeyi ihmal etmiyor.  “Emevilerden itibaren oluşan din İslam değildir.” diyerek bunca yüzyılın doğrusunu bulan kadro olarak kendilerini işaret eden isimlerden birisi oluyor.

Hasan Onat’ın vurguladığı mesele sabitliğini koruyor, “Akıllarını kullansalar IŞİD’e katılırlar mıydı?”

Özellikle Eliaçık ve Taslaman bu programda da vazifelerini hakkıyla yerine getirerek Mezhepler ve Cemaatlere dil uzatmayı ihmal etmiyorlar. Öztürk ilahiyat talebelerinin kendine gelirken, bir şeyler almak için değil, vazifelerini ifa edebilmek adına ulaşmaya çalıştıkları makamın oradan geçtiği için geldiklerini, bir selam verip geçmek kıvamında münasebetlerinin olduğunu söylerken, Taslaman bu alanda zihni en açık kadronun İlahiyat talebeleri olduğunu söylemesi ve “en alt tabakanın” cemaatler olduğunu dillendirmesi dikkate şayan.

Gariptir, Modernist ilahiyat camiası, meseleye –hadi bakıyorlar diyelim- sadece sosyolojik boyuttan bakarken, cemaatler ve söz sahibi hocaefendilerin meselenin siyasi, sosyolojik ve dini yönüne dikkat çekerek başta müntesiplerini, sonrasında tüm dinleyenlerini uyarıyor oluşu beylerin dikkatinden kaçıyor.  Aynı şekilde, algı operasyonları ile IŞİD’le bağ kurulmaya çalışılmasına rağmen, Ehl-i Sünnet cemaat ve hocaların tenkid ettiği, “selefi” çizgideki gruplar dışında hangi cemaatten –belki münferitler vardır- IŞİD’e ciddi katılım gözlenmiş?

Hasan Onat geleneksel İslam kültürünü “yok etmeye” çalışa dursun, programın sonunda gülerek Mezhepler benim ekmek teknem, hayatımı mezheplerden kazandım hep” sözüyle nasıl bir çelişki içine düştüğünü, küçüldüğünü çirkinleştiğini fark etmiyor mu dersiniz?

Bayındır’ın “Bir müslüman göğsünü gere gere ben mürted oldum diyemiyorsa orası İslam ülkesi olamaz” sözüne ne demeli? İslam dini şiddeti onaylamaz demek için kâfir oluşun iftihar vesilesi addedildiği ve sunucunun tartışmadan memnun olduğunu ifade ettiği bu program neyi konuşmak için gerçekleşti?

Her birinin bir kenarından tutup eleştirdiği Ehl-i Sünnet için “Ehl-i Sünnet en son teşekkül eden mezheptir.”  sözünü ya cehalete ya da alçalmış bir saptırmacaya hamletmekten başka yol görünmüyor.  Ehl-i Sünnet’in “ayrılan” değil, “asıl” olduğunu, bilmiyor olabilirler mi? Yoksa amaç bunu unutturmak mıdır?,

İçinde bulunduğumuz bu hengamede, makamın, akademik titrin, bulunduğu konumun arkasına sığınan, batıl kadroların, din düşmanlarının desteğini ardına alarak Hakk’ı saklayanlar bilsinler ki, bu dini ve kadim kültürümüzü yok etmeye çalışan ilk siz değilsiniz. Son da olmayacaksınız.  Bu gün sesiniz çok çıkıyor diye 1400 yılı aşkın süredir devam eden Hakkı Haykırma davasının sesini kısabileceğinizi sanıyorsanız fena yanılgı içerisindesiniz.

Bundan önce olduğu gibi, sizi de, sizden sonra gelecek olanları da, bekleyen yer tarihin çöplüğüdür.  İsimleriniz unutulmayacak olabilir ama, kalabalıkların hayır ile yâd ettiği kimselerden olmayacağınıza şüpheniz olmasın.  Son kertede gideceğiniz yer, Huzur-u İlahi’dir ki, hesabın çetini ile karşılaşacağınız, ve hak ettiğiniz karşılığı alacağınız yer orasıdır.


Dipnot:

[1] İtiraf ediyorum. İki saate yakın süre boyunca acaba bu mesele bu vatandaş ne diyecek diye meraklandım her seferinde, söz birinden diğerine geçsin diye beklerken. Bu heyecandan mıdır, yoksa zaman israf ettiğimi düşündüğümden midir bilmem, programı hızlandırarak izledim.

[2] Mustafa Öztürk, bu programda da yerini bulmuşken tarihselcilik yaklaşımını propaganda etmeyi ihmal etmiyor.  Kur’an-ı kerimdeki ayetlerin, o zaman ve mekan bağlamında vaki olduğunu, ayetlerin, emir ve nehiylerin alınarak doğrudan bu devirde uygulanamayacağını söylüyor.  Bayındır‘ın bu yaklaşıma asla katılamayacağı itirazı programda ufak bir yer kaplasa da, çabuk atlatılıyor ve Ehl-i Sünnet hedef tahtasındaki yerini koruyor.. 

Salih Kartal / Musellem.net