HASAN ONAT HAKKINDA DEŞİFRE..


Açıklama: BİR İLAHİYATÇI HOCAMIZ TARAFINDAN YAPILAN DEŞİFRE...
Kategori: HASAN ONAT
Eklenme Tarihi: 06 Ekim 2020
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 16:47
Site: Reddiyeler.com - Ehli sünnet itikadı üzerine site
URL: http://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=841


HASAN ONAT’IN, AÇIK KÜFÜR OLAN DİNİ GÖRÜŞLERİNDEN

(Hasan onat’ın yazı ve vidolarından iki yıl önce derlenen fikirlerdir. RAHMET OKUYANLARA DUYURULUR...)

Ankara İlahiyat hocası prof. Dr. Hasan Onat; SOSYETENİN, "KIYAFETİME DOKUNMA" KAMPANYASINI TEBRİK EDEREK DESTEK VERİYOR; TESETTÜR VE SORUMLULUK AYET VE HADİSLERİNİN ÜZERİNİ ÇİZİYOR
 
https://m.youtube.com/watch?v=ozlraFQH-88
 

Marmara ilahiyat Dekanı Ali Köse ve Caner Taslaman'la birlikte katıldığı Fatih Altaylı’nın “TEK’E TEK” programında, herkes istediği şekilde modaya ve örf adete uygun, estetik olanı ve kendine yakışanı giyer, diyerek, tesettür hükmümü yerle bir ediyor.

Üstelik, "din böyle emreder, başkasının kılık kıyafeti ile uğraşmak günah, baba kızının ahvalinden sorumlu değildir, başkasının özgürlük alanını daraltmak günah ve ayıptır, akıl her daim bunu söyler" diyor.
Aile sorumluluğunu emreden "قوا أنفسكم و أهليكم نارا .../ Kendinizi ve ailenizi cehennemden koruyun..." (Tahrim, 66/6) ayetini de yerle bir ediyor."

Bu bağlamda Hasan Onat, "kadınlarımızın, hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaları gerekir" diyerek, sosyetenin, "Kıyafetime dokunma" kampanyasını da tebrik ederek destek veriyor.

Konuşmanın diğer bölümünde ise, "din tenkit edilmelidir, bu anlayışı geliştirmeliyiz, Buhari Müslim'den uyduruk hadisler vardır" diyen Hasan Onat; kendisi gibi veya Caner Taslaman gibi konuşan İlahiyatçıların, (güya) gelenekçiler tarafından tekfir edildiğinden söz ederek yakınıyor...

*

“TÜRKİYE, FAZLURRAHMAN’IN DEDİĞİ GİBİ İSLAMİ RÖNESANS’IN ÖNCÜSÜ OLMALI”
 
http://www.hasanonat.net/index.php/100-tuerkiye-de-din-anlay-s

Hasan Onat şöyle diyor:

“Bu konuda, Pakistanlı büyük alim, merhum Prof. Dr. Fazlurrahman, 1977 yılında, İslam isimli eserinin Türkçe baskısı için yazmış olduğu önsözdeki tespitleri dikkat çekicidir:

‘Müslüman ülkelerinin çoğunda, iyi düzenlenmiş bir İslam eğitim örgütü bile mevcut değildir. Sadece Türkiye, 1949’dan beri insana gerçekten umut veren bir İslam eğitim çerçevesi veya örgütü meydana getirmeyi başarmıştır. Ayrıca Türklerin, Batı kültürü hakkında oldukça yakın, sistemli ve uzun tecrübesi bulunması ve bugün bir bakıma İslamı ‘yeniden keşfetmekte’ olması dolayısıyla bu ülkede İslam Rönesansının zengin ve anlamlı olacağını ümit etmek açısından önemli sebep bulunmaktadır. Çünkü geleceği ilgilendiren köklü meselelerle saklambaç oyunu oynamayıp, bu meseleleri hakkıyla karşılamak için lüzumlu cesarete sahip olmak, Türklerin ulusal karakterinde yerleşmiş bir unsurdur. Muhammed İkbal’in de ümit ettiği gibi, Türkiye’nin bir kez daha yeni ve semereli bir İslam Rönesansının öncüsü olduğunu ispatlaması pekâlâ mümkündür’” (Fazlurrahman, İslam, çev. M. Aydın- M. Dağ, İst. 1992, XXXXVI.) 

*

“OSMANLI DEVLETİ’NDEN DEVRALDIĞIMIZ MİRASLA İLGİLİ HESAPLAŞMA YAPILMAMIŞ VE DEFTERLER HENÜZ KAPANMAMIŞTIR”
 
http://www.hasanonat.net/index.php/100-tuerkiye-de-din-anlay-s
 
“Halkı Müslüman olan devletlerin çoğu, 1940’lardan sonra bağımsızlığına kavuşabilmiştir. Bu ülkelerde, İslâm, sömürgecilere karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin simgesi olduğu gibi, kimlik arayışının da odak noktasında yer almıştır. Doğal olarak halk yeterli derecede bilgi sahibi olmamasına karşın dindarlığı tercih etmiştir; aydınlar ve idareciler de, -Suudi Arabistan hariç- Batı'ya ve Batılı değerlere daha yakın olmuşlardır. Bütün İslâm ülkelerinde bir aydın-halk sürtüşmesi ortaya çıkmıştır. Doğrudan dine bakış açısıyla ilgili olan bu sorun, halen varlığını çeşitli şekillerde devam ettirmektedir.”

“Sadece Türkiye, diğer İslâm ülkelerinden farklı bir yol izlemiş, Cumhuriyet ilan edilmiş, laik ve demokratik bir yapılanmaya geçilmiş, inkılaplar yapılmış, kısaca her şey tepeden tırnağa değiştirilmiştir. Bu bağlamda, 20. asır, Türkiye’nin, belki de insanlık tarihinde bir örneğinin daha bulunmadığı bir hızlı kültür değişimine maruz kalışına şahit olmuştur. Osmanlı Devleti’nden Devraldığımız Mirasla İlgili Hesaplaşma Yapılmamış ve Defterler Henüz Kapanmamıştır.”

*

“YENİ BİR “İSLAM” ANLAYIŞINA İHTİYAÇ VARDIR. İSLÂM’IN, HZ. MUHAMMED’İN SAĞLIĞINDAKİ ANLAŞILMA BİÇİMİ; ON DÖRT ASIRLIK GELENEK, BİZE, İSLAM’IN DOĞRU ANLAŞILMASINI SAĞLAYACAK TECRÜBE YERİNE, İSLÂM’I ANLAMAYI GÜÇLEŞTİRECEK “DÜŞÜNCE KALIPLARI” SUNMAKTADIR.”

“KUR’ÂN’LA İLGİLİ HER TÜRLÜ YORUM BEŞERÎDİR. KUR’ÂN’IN DIŞINDA HER TÜRLÜ BİLGİ BEŞERÎ BİLGİ OLARAK GÖRÜLECEKTİR.”

“İSLÂM’IN, HZ. MUHAMMED’İN SAĞLIĞINDAKİ ANLAŞILMA BİÇİMİ DAHİL, DAHA SONRAKİ BÜTÜN ANLAŞILMA BİÇİMLERİ VE BUNLARLA İLGİLİ TEZAHÜRLER, BEŞERÎ TEZAHÜRLERDİR.”
 
http://www.hasanonat.net/index.php/100-tuerkiye-de-din-anlay-s
 
“Bu durum, “din” kavramının yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Kurumlaşmış dinlerin bize sunmuş oldukları perspektif, artık yetmemektedir. İnsanlığın yeni bir bakış açısına ihtiyacı vardır. İslâm’ın son din olması, “kurumlaşmış dinlerin bize sunmuş oldukları perspektif”in yetmediği gerçeğini değiştirmemektedir.”

“Müslümanların üretmiş oldukları kültürü koynunda saklayan on dört asırlık gelenek, bize, İslam’ın doğru anlaşılmasını sağlayacak tecrübe yerine, İslâm’ı anlamayı güçleştirecek “düşünce kalıpları” sunmaktadır.”

“Yeni bir “İslam” anlayışına ihtiyaç vardır. Bu anlayış biçiminde Kur’ân, merkezde olmak durumundadır. Kur’ân’la ilgili her türlü yorum beşerîdir. Kur’ân’ın dışında her türlü bilgi beşerî bilgi olarak görülecektir. İslâm’ın, Hz. Muhammed’in sağlığındaki anlaşılma biçimi dahil, daha sonraki bütün anlaşılma biçimleri ve bunlarla ilgili tezahürler, beşerî tezahürlerdir.”

“Din alanında yeniden yapılanma, dinin ontolojik anlamda aslî yerine oturması anlamına gelmektedir. Din insanlara temelde doğru düşünme imkanı sağlamak, "doğru olma"yı öğretmek, insanca yaşayabilmenin evrensel ilkelerini ve değerleri göstermek ve gerçekleşme imkanı sağlamak için vardır. Hiç kuşkusuz din, insanın olduğu her noktada etkindir. Bu her şeyin dinleştirilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Din, ontolojik olarak sadece inanç, ibadet ve ahlakta vardır. Bunun dışındaki alanlarda dinin temel ilkeler kanalıyla etki gücünden söz edilebilir. Hukuk, siyaset, ekonomi ve benzeri alanları dinle özdeşleştirmek, din gibi algılamak, dinin fonksiyonelliğini yok etmek demektir.”

“İslam dini "sosyal değişme" gerçeğinin farkındadır. Din ve anlayışı birbirinden farklıdır. Başta mezhepler olmak üzere, dinî nitelikli her türlü oluşum beşerî olup, dinin anlaşılma biçimleri ile ilgili tezahürlerden ibarettir. İnsan ürünü olan her şey, her türlü tahlil ve tenkide açık olmak durumundadır. Bu sebepten, adı ne olursa olsun, hiçbir mezhebin, tarikatın, cemaatın dinle özdeşleştirilmesi mümkün değildir.”

“Mezhepler, dinin anlaşılma biçimindeki farklılaşmaların kurumlaşması sonucu ortaya çıkan beşerî oluşumlardır. Hiçbir mezhebin İslâm dini ile özdeşleştirilmesi mümkün değildir. Hiç bir mezhep, “hak” ya da “bâtıl” olarak damgalanamaz. Din alanında yeniden yapılanma, Kur'ân'ı merkeze alarak, Müslümanların on dört asırdır ürettiklerini eleştirel bir yaklaşımla yeniden okuyarak, insanlığın mevcut birikimini ve genel gidişini iyi değerlendirerek, mezhepler üstü bir çizgide gerçekleştirilmek durumundadır. Mezhepler üstü yaklaşım, Türkiye'nin birlik beraberliği açısından da elzemdir.”

*
 
“TOPLUM OLARAK DİN ANLAYIŞIMIZI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMEMİZ, ADETA KAÇINILMAZ HALE GELMİŞTİR. DİN ALANINDA DA, DOĞRU BİLGİ TEMELİNE DAYALI YENİDEN YAPILANMAYA İHTİYAÇ VARDIR. İSLAM’IN İKİ TEMEL KAYNAĞI VARDIR: VAHİY VE AKIL.”

http://www.hasanonat.net/index.php/100-tuerkiye-de-din-anlay-s

“Çözülme ve yeniden yapılanmaların hızla birbirini takip ettiği “değişim” sürecinde, toplum olarak din anlayışımızı yeniden gözden geçirmemiz, adeta kaçınılmaz hale gelmiştir. Din alanında da, doğru bilgi temeline dayalı yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Bunu başarmak, yeni bir uygarlık yaratma yolunda önemli bir mesafe katetmek anlamına gelir. İslam dini, Hz. Muhammed’e Allah katından gelen vahyin etrafında şekillenmiştir.”

“İslam’ın iki temel kaynağı vardır: Vahiy ve akıl. Bunlar, birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir; akıl ve vahiy, birbirini tamamlamak durumundadır. Vahyi anlayacak olan akıldır.”

“Vahyin dışındaki her türlü dinî nitelikli oluşum, -adı mezhep,tarikât ne olursa olsun- dinin anlaşılma biçimleri ile ilgili tezahür olup, her türlü tenkit ve tahlile sonuna kadar açıktır. Akıl etkin olduğu zaman, çelişkiler yavaş yavaş yavaş azalır.”

“Yeni bir uygarlık yaratmak, öncelikle aklın, hayatın bütün alanlarında etkin olmasına bağlıdır. Aklın etkin olmasını ya yaratıcılıktan yoksun bir kafa, ya çıkarlar, ya da insanı yönlendiren dinleştirilmiş gelenek engelleyebilir.”

“Bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket, aklın çelişkileri kolayca fark edebilme yeteneğini yitirmiş olmasıdır. Kur’ân’da geçen, “kalplerin mühürlenmesi”ni, insan aklının çelişkileri görememesi ve vicdanın körelmesi olarak anlamak mümkündür. Duyarlığını yitiren her insanın “kalbi mühürlenmiş” demektir.”

“Aklın etkin olması, metodik şüpheyle ve eleştirel yaklaşımla mümkün olabilir. Bir şey aklımıza yatmıyorsa, kimden gelirse gelsin, nerede olursa olsun, oraya bir soru işareti koymalıyız. Yüce Allah, İsra suresinin 36. âyetinde şöyle buyurmaktadır: “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu ,kulak, göz ve yürek, işte bunların hepsi ondan sorguya çekilir”. Bu âyet de göstermektedir ki, düşünmek, akletmek, aklı etkin kılmak Allah’ın bir emridir.”

*
 
TÜRKİYE'NİN DİN ALANINDA BİR YENİDEN YAPILANMAYA ŞİDDETLE İHTİYACI VARDIR

http://www.hasanonat.net/index.php/100-tuerkiye-de-din-anlay-s

Türkiye'nin din alanında bir yeniden yapılanmaya şiddetle ihtiyacı vardır. Türkiye, bunu başarabilecek bütün imkanlara sahiptir. Türkiye'deki tartışmaların din noktasında odaklanması, Türkiye'nin önünün, ancak dini problem olmaktan çıkartmakla açılacağının fark edildiğini göstermektedir. Bunun, dini, hayatın dışına iterek sağlanmasının mümkün olmayacağını içinde bulunduğumuz asır bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir. Bütün dünyada din yeniden yükselen değer haline gelmiştir. Türkiye'nin son bir asırda yaşadıklarından çıkarılabilecek pek çok dersler vardır.

*
 
PEYGAMBER SÖZ VEYA TATBİKATI KURAN’A AYKIRI İSE, ONA UYMAK YANLIŞTIR

https://www.youtube.com/watch?v=kppSBurddrU#action=share
 
“Dinde ibadette de zorlama yoktur. La ikrahe fid-din. Namaz müfettişliği olmaz.
Din bireyseldir. İman bireyseldir, islama göre, sorumluluk da bireyseldir.
Kuranda namazla ilgili dünyevi bir ceza yoktur.
Muhammed kur’an’la mukayyettir.
Peygamber söz veya tatbikat kurana aykırı ise, ona uymak yanlıştır.
Temel belirleyici Kur’an’dır. Kur’an’ı da aklınızla anlarsınız.”
 
**
 
   Hasan Onat (@Hasanonat)
11.11.2017 05:40
Hayatın her alanında güvenilir bilgiye ihtiyaç vardır; fakat din alanındaki bilgimiz kaynaklar, içerik, kurucu kavramlar ve tarihsel süreç bakımından güvenilir değilse, sağlıklı bir din anlayışı ve dünya görüşü inşa etmek pek mümkün olmaz.   
 
 
   Hasan Onat (@Hasanonat)
11.11.2017 05:45
Din alanındaki bilgilerimizin de tıpkı denize doğru akan bir nehir gibi değişerek, dönüşerek ve farklılaşarak daha sonraki nesillere ulaştığını fark etmek "güvenilir" bilgiye ulaşabilmenin ilk basamağıdır.   
 
 
https://twitter.com/hasanonat/status/929178274261028869
Hasan onat

https://twitter.com/hasanonat/status/929178274261028869
Hasan onat2

https://twitter.com/hasanonat/status/929016309899243522
 
*

 
NOT: YUKARIDAKİ GÖRÜŞLER, HASAT ONAT’IN WEB SİTESİNDEN, TWETER’İNDEN VE KONUŞMA VİDEOLARINDAN ALINMIŞTIR. Geçen yıllarda bu fikirleri bazı çevrelerle paylaşmıştık. Bunun üzerine sanırız ki internetten BAZI YAZI VEYA VİDEOLAR SİLİNMİŞ!...

Ancak biz silinen yazıları da önceden kopyalayıp arşivlemiştik...

Deşifre olunca, cevap vermek yerine, yazılar niye silinir acaba?!...

—————
—————

Ciddi şekilde incelediğimiz ve elimizde mevcut bir yazısında da “müslümanların ilerlemesi için günah mefhumunu ortadan kaldırmalıyız” diyor, ardından da tekfircilikten şikayet ediyor, bizi tekfir ediyorlar, diyor...

Günah nedir? Allah’ın yasakladığı fiillerdir. Bunun içinde içki var, kumar var zina var, yetim malı yemek var, iftira var, hırsızlık var, faiz var... vs. Bunlar Allah’ın, kesin olarak nehyettiği fiiller.

Bunları kaldırmak ne demek? Allah’ın indirdiği hükümleri kaldırmak, yani inkar etmek demektir.

O yüzden Hasan Onat’ın en çok şikayet ettiği konu tekfir edilmekti. Her konuşmasında bu şikayeti mutlaka dile getirir. Haddi zatında o, tekfirden veya küfre düşmekten korktuğundan dolayı bu şikayeti dile getiyor değildi!

Ya endişe neydi? Endişe itibardan düşmek ve sözünün etkisiz kalması idi. Elhamdülillah müslümsn türk toplumunda, henüz “gavur olmak” tiksintisini yıkamadılar. Gavur olmak ya dagavur dendiğinde, milletimizin tüyleri diken diken diken olur ve tiksinir. İşte Hadan Onat’ın korkusu bu idi. Yoksa yaptığı işin, görevinin ve söylediklerinin küfür olduğunun çok iyi fatkındaydı.

Şimdi o hak evinde! Kendine neyin ne olduğu ve olmadığı daha ilk gecede münker nekir tarafından soruldu ve kafası dank etti. Ama son nefesten ve ona yakın zamandan sonra tövbe ve pişmanlığın faydası yok malum.

Umarız bu gerçek, onun gübi olan diper yerli ortantalistlete ders olur da, milletin itikadını yıkma, milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırma görev ya da gafletlerinden dönüp tövbe ederler. Yoksa ölüm hakikat, ahiret yakın, hesap ve ceza da kaçınılmaz!...

Şimdi yukarıdaki ksynaklı bikgiler eşliğinde, yani Hasan Onat’ın küfrü açık fikirleti yanında onu tezkiye edenleyin, üzüldük diyenlerin, methiyeler dizenlerin de kim olduklarını hazır öğrenmiş olun lütfen! “Söyle bana dostunu, söyleyim senin kim olduğunu” dedikleri gibi...

Onutmayın ki yerli ortantalistlerin yüzde sekseni, fikirlerini kabul ettirebilmek için  kendilerini saklamak zorundadırlar. Onlara verilen talimat da budur.

Sadece, İyice yıpranıp da çaresiz su yüzüne çıkanlar, artık açıktan konuşmaya başlarlar, bu sefer de onlar, artık işin akıncı kuvvetleri olurlar. Kuranda fazladan ayetler var, bunlar atılmalı diyenler gibi. Ya da kuran allahın kelamı mı değil mi bir araşrırılmalı, diyenler gibi. Ya da sünnete ittiba körü körüne takliddir, rol model alıp çağdaş eşdeğer fiili yapmak asıl sünnet olandır (yaşayan sünnet) diyenler gibi. Yahut da daha ileri gidip, sünnet denen saçmalık da nerden çıktı, akıl ve kuran yeter, akla uymayan kuran da olsa, o nakli din olarak kabul etmeyiz diyenler gibi...

Hasan Onat’ın yüksek gayretlerinden biri de şia’yı meşrulaştırmaktı. İslam itikadını yerden yere vuran Onat, Şia’yı tenkit etmek şöyle dursun, “dinde birlik beraberlik” adı altında için için reklamını yapıyordı. Hangi şia’yı? Ebubekir, Ömer, Osman ve zübeyr gibi büyük sahabe kafirdir, onların yolunu izleyen Ehli sünnet’le birlikte en büyük düşmanımızdır, “beklenen mehdi” gelince onlar da yeryüzüne tekrar dönecekler (ricat), böylece onlardan intikamımızı alacaz diyen, kuran eksik diyen, hz. Aişe iffetsiz diyen şia’yı...

&&&

Hasan Onat, Maturudilik akıl dinidir, ana teması işlenen “Maturidi Çalıştayı”nın Mihmandarlarındandır.
 
Toprağı bol olsun! Allah, onun gibilere de ölmeden önce hidayet nasip etsin! Değilse, Müslüman Türk milletini bunların şerlerinden ve ivgalarından korusun! Amin!