Tuncer Çiftçi Hakkında Bir Köşe Yazısı
Açıklama: Yenişafak yazarı İsmail Kılıçarslan Tuncer Çiftçi'nin maskesini düşürmüş..
Kategori: TUNCER ÇİFTÇİ
Eklenme Tarihi: 15 Nisan 2019
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 09:32
Site: Reddiyeler.com - Ehli sünnet itikadı üzerine site
URL: http://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=791
Hafta sonunda
Christian Bale, Steve Carell, Ryan Gosling ve Brad Pitt gibi isimlerin
rol aldığı, Adam McKay'ın yönettiği ve Amerika'da 2007 yılında yaşanan
mortgage krizini olağanüstü bir başarıyla anlatan 'Büyük Açık' isimli
filmi izledim. Filmde, adım adım yaklaşan ekonomik krizi sadece bir avuç
insanın fark etmesi, sistemin yaklaşan krizi nasıl büyük bir dirençle
'yok saydığı' konu ediliyor. Bana kalırsa bu senenin izlenmesi, ders
alınması gereken filmlerinden.
New York'ta bir barda
kulak misafiri olunan bir cümle geçiyor filmde: 'Gerçek, şiire benzer ve
insanların çoğu şiirden nefret eder.'
Filmi izlerken bir
yandan da bu cümleyi, Türkiye'deki sosyolojik zemine uyarlamaya çabaladı
zihnim. Şöyle: 'toplumu incelemek şiire benzer ve insanların çoğu
şiirden nefret eder.'
Gündelik politikanın
hayhuyu bizi o denli esir almış durumda ki 'Türkiye'de başka ne oluyor?'
sorusuna cevap aramak bir yana, bu soruyu sormuyoruz bile artık. Varsa
yoksa gündelik politikanın hepimizin dilini ve zihnini belirleyen o
telaşı… Başka bir şey yok nerdeyse.
Buraya döneceğiz
dönebilirsek.
Geçen gün radyo
kanallarını dolaşırken 90'lı yıllardan tanıdık ve bet bir ses yakaladım.
İskender Evrenesoğlu isimli sahtekâr, bir radyo kanalından o saçma
sapan fikirlerini insanlara boca ediyordu. Vahiy aldığını ve peygamber
olduğunu iddia eden bu sahtekârın uydudan yayın yapan bir de televizyonu
var yanlış bilmiyorsam.
Azıcık bu işlere vakıf,
birazcık dinden diyanetten anlayan insanlar için sahtekârlığı üç
kilometre öteden fark edilen bu adamı biz geçmişte 'komedi malzemesi'
olarak değerlendirdik hep. Fakat adama inananlar açısından (ki sayıları
hiç de az değil) hikâye öyle değil. Paralarını, imkânlarını,
zihinlerini, hayatlarını bu sahtekâra teslim ediyorlar ve karşılığında
cenneti satın aldıklarına inanıyorlar. Ne yapacağız, ne
yapmalıyız?
Hadi diyelim Evrenesoğlu
eski ve namlı bir sahtekâr. Gelin sizi kamuoyu tarafından daha az
tanınan, Amerika'daki salon ve televizyon vaizlerini iyi analiz
ettiğinden (ki böyleleri için bir isimlendirme de var. 'Televangelist'
deniliyor) hiç şüphe duymadığım başka bir sahtekârla
tanıştırayım.
Kocaeli merkezli
çalışan, kendisini 'mehdi' olarak konumlandıran bu sahtekârın adı Tuncer
Çiftçi.
Bu sahtekârdan tuhaf bir
şekilde haberdar oldum. Birkaç yıl önce Üsküdar İskelesi civarında
dolanırken yanıma başörtülü bir kızcağız yanaştı. Elinde 'Goncanın
Özlemi' isimli bir dergi ve çoraplar vardı. 'Almak ister misiniz?' dedi.
Dergiyi kısa süre inceledim. 'Mehdilik kokan hareketler'le doluydu.
'Kendini mehdi ilan eden yeni bir sığır daha' deyip geçtim. Geçtim ama
bir yandan da Tuncer Çiftçi adı zihnimin bir köşesinde kaldı
hep.
Sonra yaptığım çeşitli
araştırmalarda mesele derinleşti. Bu şarlatan, Türkiye'nin çeşitli
illerinde yaptığı salon programlarında giriş bileti satarak insanları
'sizi her türlü hastalıktan kurtaracağım' diyerek umut satıyordu misal.
Toplantı deyip geçmeyin. Bu sahtekârın salon programına asgarisinden bin
kişi katılıyor. Orada ettiği dualarla kanser dâhil her türlü hastalığı
iyileştirdiğini iddia ediyor falan.
Sahibi olduğu Kocaeli
merkezli radyo istasyonunda 'elektriklerimizi kesecekler, bize bağış
yapmazsanız bu güzel duaları size ulaştıramayacağız' diyerek para
topluyordu misal. Hatta radyosundan 'cennet garantili mezar yeri
sattığı' dahi vakidir. Mezar yerlerini kapıştı insanlar.
Meraklısı, bazı geceler
bir uydu kanalında yayın yapan ve 'ben mehdiyim' diyen bu herifi
izleyebilir ve tüylerinin diken diken olmasını sağlayabilir.
Burada yapılması gereken
şey aslında çok nettir. Bu sahtekârlar öyle 'toplumu eğitmemiz lazım'
cümlesiyle baş edilebilecek gibi değiller. Toplumu elbette bu heriflerin
üçkâğıtlarına karşı eğitmemiz gerekir. Ona sözüm yok. Ancak daha pratik
mücadele yöntemi, insanların duygularını ve dinlerini sömüren bu insan
müsveddelerinin kovuşturmaya uğratılmasıdır. Hesaplarını yargı önünde
vermelerinin sağlanması ve bu tiplerin afişe edilmesidir.
Yoksa daha çok kızımız,
çok evladımız iskelelerde 'mehdi olduğuna inandıkları bir dananın
zenginliğine zenginlik katması' için heder olup gideceklerdir.
Sesimizi çıkartmaz ve
'bir şey olunca farkına varmaya' devam edersek bir toplumsal kriz
kapımıza gelip dayanacaktır. Üstelik öyle ekonomik krize falan da
benzemeyecektir.
'Dönebilirsek' dediğimiz
yere dönemedik. İnşallah bir başka yazıya...
Ne diyordu Edgar Allan
Poe: 'Hafız. Şu cennet garantili mezar işi iyiymiş. Biz de cehennem
garantili mezar satışı olayına mı girsek? İlk müşterilerimiz de belli.
Şu çakma mehdilerin alayına satarız.'
Yenişafak - İsmail Kılıçarslan
9 Şubat
2016